Arama/kurtarma ve yardım işlerinde olan arkadaşlardan, depremzedelerden duyduklarımı ve daha sonra bizzat gidip kendi gözlemlerimle şahit olduklarımı yazayım.
Depremin ilk 1-2 günü devlet, olması gerektiği gibi yoktu.
Ağır/hantaldı ve organizasyon yetersizliği vardı.
Afet anında herkesten önce hazırlıklı olması gereken AFAD ve Kızılay, bürokratik hiyerarşinin çarkından kurtulup sahaya gerektiği zaman ve sürede inemedi.
Devlet her şeyiyle dört dörtlük olsaydı bile bu depremi kuşatamazdı.
Yaklaşık bin Km çapındaki bir alanda 11 şehirde meydana gelen binlerce yıkımın tamamına bu dünyada hiçbir devlet tek başına yetişemezdi.
Buna rağmen devlet, var olan potansiyelini gerektiği gibi kullansaydı, daha fazla insan kurtarılabilirdi ve insanlar daha az mağdur olurdu.
Devlet geç geldi ama bugün (birkaç STK’yı saymazsak) sahada sadece devlet var.
Kum gibi yardım derneği var ama birbirinden habersiz ve kopuk çalıştıkları için birçok yardımı/malzemeyi heder ettiler.
Bir tarafa ihtiyaçtan fazla yardım malzemesi yığılırken başka bir tarafta insanlar bir bardak suya, bir kâse çorbaya, bir battaniyeye hasretti.
Maraş, Hatay, Adıyaman gibi ağır yıkım yaşayan yerlerde yardım derneklerinin organize olması zordu ama Adana, Urfa gibi yerlerde pekâlâ organize olabilirlerdi.
Açıkçası yardım derneklerinin beraber hareket etmek gibi bir dertlerinin olduğunu göremedim.
Önemli bir kesim; yardım dernekleri, AFAD ve Kızılay üzerinden yardım yapmak yerine kendileri bireysel yardım yapmayı tercih ettiler.
Yardım kurum/kuruluşları bunun nedenlerini iyi düşünmeli.
Gelen yardımları organize etmesi gereken AFAD’tı ama AFAD’ın bunu hakkıyla yaptığını söylemek güç.
Gelen yardım kamyonlarını depoya yönlendirmek organizasyon değildir.
Asıl organizasyon, depoya inen malzemeleri en kılcal ücra köşelere kadar eşit şekilde gönderebilmektir.
Depremin kahramanları şüphesiz arama-kurtarma ekipleriydi.
Bizler sağlam binalara bile girmeye korkarken o ekipler, en ufak bir sarsıntıda kendilerine mezar olabilecek yıkıntılar arasında gece gündüz çalıştılar. Hem de günlerce 3-4 saat uykuyla durdular.
Depremde gördük ki arama-kurtarma işi bir memuriyet değil gönül işidir.
Eğer sivil arama-kurtarma ekipleri olmasaydı AFAD da depremde enkaz olurdu.
Bu yüzden sivil arama-kurtarma ekiplerini AFAD’ın bir parçası görmek şarttır.
Depremde yüreği yanan, varını yoğunu ortaya koyan çok insan gördük.
Bunların yanında bu acıyı kendi reklamını yapmak için fırsat yapanları da gördük. 3 kuruşluk malzemeyi 10 kuruşluk pankart altında dağıtanlar vardı.
Bir kez daha gördük ki insanımız gözleriyle düşünüyor/aklediyor.
TV ekranlarında gördüğüne inanıyor, gördüğü kadar üzülüyor.
Deprem haberleri TV’de olduğu müddetçe vatandaşın depreme/depremzedeye ilgisi artıyor; haberler azalınca ilgi de azalıyor.
AHBAP güvenilir mi değil mi bilmiyorum. Bu konuda elimde bir bilgi yok.
Ama AHBAP bir TV ve sosyal medya şişirmesidir.
(En azından şu an için) bu depremin geneline ulaşacak, derman olacak bir organize bir gücü yoktur.
Birçok insanın devlete olan güvensizliğine gelecek olursak:
99 depremi için toplanan onca para ve verginin akıbetiyle, nereye gittiğiyle ilgili şahsen ben sağlıklı bir bilgiye ulaşamadım.
Bu konuda yetkililer şeffaf ve inandırıcı bir açıklama yapmadıkları müddetçe insanların şüphesi/güvensizliği devam edecektir.
Bu afetten kaynaklı sıkıntılar daha uzun bir süre devam edecek.
Yardımları devam etmeli ve bireysel değil kurumsal yardımları tercih etmeliyiz.
Depremle ilgili konuşacak çok şey var ama yerimiz dar. Bu nedenle önemli olanı söyleyelim:
Bu depremin, yeri sarstığı gibi bizleri de sarsması lazım.
Zengininden fakirine, avamından âlimine, sivilinden Cumhurbaşkanına kadar herkesin alacağı bir ibret/ders vardır.
Bu depremden kendine bir pay çıkarana selam olsun.