Kurbağa deneyini bilirsiniz.
Kurbağayı sıcak su kazanına attığınızda durmaz, dışarı zıplar.
Ama soğuk su kazanına atıp hafif ateşte suyu ısıttığınızda, kurbağa farkına varmadan yavaş yavaş haşlanır.
Türkiye'deki İslamcıları direkt Kemalist ve Milliyetçi yapmak istediğinizde kurbağa deneyindeki kurbağa gibi hemen tepki verir kaçardı.
Ama dolaylı yollardan;
Selçuklu, Ertuğrul, Abdülhamit gibi hamaset/milliyetçilik üreten dizilerle;
Dış güçler ve yerli işbirlikçilerle korkutarak;
Bölgesinde oyun bozan büyük Türkiye, Türkiye Yüzyılı gibi hamasi söylemlerle yavaş yavaş Ulusalcı Kemalist sisteme entegre ediliyor.
Bu zehirden etkilenenler hemen atılıp;
"Büyük ve güçlü Türkiye'ye karşı mısın? Düşmanları görmüyor musun...?" diyeceklerini biliyorum.
Tabii ki öyle bir şey olamaz.
Yaşadığı ülkenin büyümesini, güçlenmesini istemeyen kişi aptaldır.
Düşmanlar/Türkiye'nin büyümesini, güçlenmesini istemeyenler elbette var.
Ama bu durum bugüne özel değil;
Bu ülke kurulurken de düşmanı vardı bu gün de var.
Düne göre daha güçlü bir Türkiye var.
Dün Batının/NATO'nun her dediğini emir telakki eden; ABD'den izinsiz tuvalete gidemeyen Türkiye yerine; bölgede irade gösteren, aleyhine olanlara karşı tavır alan bir Türkiye var.
Bu durum elbette bizi sevindiriyor ve gururlandırıyor.
Karşı olduğumuz şey güçlü Türkiye değil;
Güçlü Türkiye ve hamasi söylemlerle Ulusalcı Kemalist Sisteme entegre edilmemize karşıyız.
Farkındaysanız, artık ümmetten bahseden pek yok.
Milliyetçi söylemler had safhada.
Kemalizm'e laf söyleyen pek yok. Atatürk'e karşı günah çıkaranlar bir hayli fazla.
Özetle; sistem karşıtlığından sistem bekçiliğine eviriliyoruz.