5 Kasım’da İncirlik Üssü önünde, İsrail’in ve ortağı Amerika’nın katliamlarını/cinayetlerini telin etmek ve birliğimizi/desteğimizi göstermek adına İHH’nın organize ettiği ve Türkiye’nin dört bir yanından insanların katılımıyla devasa bir miting organize edildi.
Mecburiyetten dolayı miting alanı için 4-5 kilometrelik bir bulvar seçilmesi hem güvenlik hem de organizasyon açısından handikaplar oluşturdu.
Mitinge gelen ama mitingin gaye ve hedeflerinden bi haber bir gurup, kendi duygularını tatmin için üsse yürümeye çalıştı/polisle çatıştı.
Oradaki emniyet güçleri, üssün güvenliğine o kadar odaklanmışlardı ki mitingin güvenliğini unutmuşlardı adeta.
Ayrıca emniyet güçlerinin (beceriksizlik mi yoksa kasıt mı bilmiyorum) taşkınlık yapan gurup mitingdeki kitleden ayrılmışken, miting alanındaki insanların içine de gaz bombası atmasıyla, kargaşa oluştu ve polise olan tepki başladı.
Bir noktadan sonra İHH Başkanı Bülent Yıldırım mitingi erkenden bitirmek zorunda kaldı.
Belki hem içeride hem de dışarıda büyük ses getirecek ve sonra daha büyük organizasyonların fitilini ateşleyecek olan bir organizasyon heder oldu.
Aradan 3 gün geçti herkes birilerini suçluyor.
Ve ne gariptir ki, yüzbinlerin emeğini bencil duyguları için heba edenler, organizasyonu yapanları suçluyor.
Sağdan, soldan, ortadan gavura vurur gibi İHH’ya vuruyorlar.
Bazıları, Bülent Yıldırım daha konuşmamışken; mesajını vermemişken işbirlikçi ilan ettiler.
“Boşuna gitmeyin; Bülent yıldırım gazınızı alıp gönderecek” diyenler hiç az değildi.
Doğrudur. İHH’nın organizasyonda eksikleri/yanlışları vardı.
Hatta bir öz eleştiri olarak söyleyeyim; İHH, son yıllarda kendini müstağni görmeye başladı. Bu organizasyonun altından tek başına kalkmaya çalıştı.
Doğru veya yanlış; Bülent Yıldırım, yediği onca kazığa rağmen Hükümete/Erdoğan’a karşı tavır almadı.
Ama hiçbir vicdan sahibi, İHH’nın şimdiye kadar ümmet için yaptıklarını, hayırda ve direnişte liderlik yaptığını inkâr edemez.
Eksikleri/yanlışları oldu ve olacak ama bugüne kadar niyetlerinde en ufak bir yamukluk görmedim.
Birbirimizi yemeden önce durup aynaya bakalım.
Bu satırları yazan ben başta olmak üzere, üstüne düşen her şeyi hakkıyla yerine getirdiğini kim iddia edebilir?
Allah aşkına Hamaslı Mücahitlerden biraz ahlak, biraz duruş, biraz dava dersi alalım.
Kendi içlerinde, Filistinli olmasına rağmen İsrail’e istihbarat sağlayan insanlar var. Bombalanan stratejik noktaların birçoğunun koordinatlarını bu hainler veriyor.
Mahmut Abbas gibi direnişi kırmaya/baltalamaya çalışan bir adam var.
Ama dönüp onu bunu suçlamak yerine düşmana odaklanmışlar.
Birbiriyle çekişenler, düşmana karşı cesaretlerini yitirirler, heybetlerini kaybederler.
Bir organizasyona giderken, organizasyonu yapanların kurallarına taleplerine uymak nezakettendir.
Kuralları/talepleri beğenmiyorsan gitmezsin.
Ama oraya gidip taşkınlık çıkarmak saygısızlıktır.
Ve kendi nefsimizi tatmin etmekten öteye geçmeyen; taşlamak, bayrak/maket yakmak gibi eylemleri bırakalım artık.
Bu tarz eylemler sonunda deşarj olup dönüyoruz. Oysaki eylemlerimiz bizi şarj etmeli.
Bağıran kalabalıkların verdiği korku anlıktır ve geçicidir.
Sessiz kalabalıkların bıraktığı korkunun tarifi yoktur.
Bağırıp çağıran binler yerine İncirliğin önünde sessiz yürüyen binleri hayal edin; hangisi daha çok korkutur…?
Sloganik eylemlerden, birbirimiz suçlamaktan, akıllı ve ferasetli adımlar atmadığımızdan, sabırlı ve dirayetli davranmadığımızdan 18 milyonluk bir Yahudi topluluğu 2 milyarlık bir Müslüman âlemine diz çöktürmüş.
Ama Hamaslı Mücahitlere bakın;
Birkaç bin kişi, onca silah, asker ve teknolojiye sahip Yahudi Devletini ve ona destek çıkan Haçlı dünyasına meydan okuyor.
Özetle Hamaslı/El Kassamlı Mücahitlerden alacağımız büyük örnek ve dersler var.