Teknolojik vehamet
Vehamet, endişe ve paniğe neden olan durum olarak tanımlanır sözlüklerde. Tehlike, bela, korkunç kelimeleri yerine de kullanıldığı olur. Endişeye mahal vereceği için her korkunç veya tehlikeli duruma karşı vehamet kavramını kullanamaz olsak da tedbirli olmakta her zaman fayda vardır. Tedbir, olası çözüm için en garanti yollardan biridir. Tedbir için ise karşılaştığımız sorunların gerçekliğini kabullenmek gerekir. İçinde bulunduğumuz durumun gerçekliğiyle bugün yüzleşemezsek yarın karşı karşıya kalacağımız sorunların çözümü için bir şey yapmak için çok geç kalmış olacağız. Hele ki içinde bulunduğumuz çağ olan teknolojik çağda her şeyin alabildiğince hızlı hareket ettiği bir zamanda çözüm için de olabildiğince sorunu hızlı tespit ve kabul etmeliyiz.
Bilim, fen ve teknolojide had, hudut tanımıyoruz. Hedefimize alabildiğine bir hızla ilerliyoruz. Muasır medeniyetlerin de ötesine geçtik. Dünya her türlü gelişmeye açık ve ilerlemenin sefasını sürüyor. Daha önceki dönemlerde yapılması asırlar süren gelişmelerin icrası yıllarla hatta günlerle ölçülmeye başlandı. Bir aletin yapımı eskiden yıllar sürerken şimdilerde ise yapay zekâ teknolojisi ve üç boyutlu yazıcılar sayesinde dakikalar içerisinde yapılabilinir. Hani insan,‘nereden nereye geldik!’demekten alamıyor kendini.
Zaman kavramı, eskilerde gün, hafta, ay, mevsim, yıl, asır, milenyum olarak ölçülürken şimdilerde ise saat, dakika, saniye, dahası saliselerle ölçülmeye başlandı. Bir sivrisineğin mili salisede kaç kez kanat çırptığını araştırıp bulan teknoloji için zamanın gün olarak hesaplanması dahi uzun bir zamandır. Bazen etrafınızda duyarsınız; “Şu mesele için yirmi dört saat çok uzun bir süre!” diye. İçinde bulunduğumuz zamanda bu söz gerçek olmaya başladı.
Bu çağın şartlarında devir için küçük, ancak insanlık için büyük buluşlarla teknolojideki gelişmelerimize hergün yenilerini ekliyoruz. Yakın zamanda uzaya yerleşip orada koloniler kurulmaya başlandığı haberleri gelirse artık şaşırmayacak kadar ileri düzeyde bir teknolojik birikime sahip olduğumuzu söylüyorlar. Zamanın artık saliselerle ölçüldüğü bir dönemde söylenen hiçbir şeyi garipsemeyecek hale geldik. Her gün yeni bir icat ve bilgi ile huzurlarımıza çıkan bilginler, aklımızı mucizelere şaşırmaz hale getirdiler. ‘Bu da gayet doğal ve mümkünmüş!’ demeye başladık.
Bu kadar teknolojinin olduğu yerde bir takım ödünler de vermek gerekiyor. Aslında gerekmiyor ama yapay zekâ kodlarıyla bunu ruhumuza öyle güzel işliyorlar ki, biz de kabulleniyoruz. Çünkü doğal olarak her gelişmenin bir bedeli olduğu ve hiçbir şeyin karşılıksız olmadığı bu çağda o kadar gelişmenin de bir karşılığı muhakkak var olduğu kodunu çevremizde var olan her durum ile zihnimize kodladılar. İçinde bulunduğumuz çağın, teknoloji çağı olmasıyla birlikte maalesef ki materyalist bir çağ olduğu gerçeğini de inkâr edemeyiz. Durum böyle olunca bizim rahatımız için bize sunulduğu söylenen bilim, fen ve teknoloji ürünlerinin bir bedeli muhakkak ki var ve işin acı tarafı ise rahatımız için satın aldığımız bu ürünlerin bedelini canımız ile ödüyoruz. Çelişki, çelişki üstüne...
Ne kadar güzel, iyi ve şık görünümlü bir kelebek olsak bile teknoloji denilen örümceğin ağına bir kere kapılmışız ve her çırpınışta biraz daha kurtuluşumuz imkânsızlaşıyor. Harikulade olan hayatımızı bağımlısı olduğumuz teknolojiye esir ederek şu üç günlük dünyadan yakına yakına geçip gidiyoruz. Sadece kendimizle kalmayıp çocuklarımız da bu ağın çaresizliğine yapıştık. Herkesin elinde bir teknoloji kutusu, etrafını izlemekten ziyade elindeki kelepçeyle yaşıyor.
Böyle olunca da aklıselimlerimiz distopik durumlarımızı tespit edip çözümler üretseler de kulaklarımızda takılı olan kulaklıklar ve gözlerimizdeki sanal gerçeklik gözlükleri bu çözümleri görmemizin önündeki en büyük engel olarak duruyor.
Durum ne kadar karamsar olursa olsun yine de bu teknolojik vehametin bir çözümü muhakkak vardır. Nemrut’u öldürenin bir sinek olduğunu unutmayalım.
Vesselam.