Başlık gârip gibi gelse de, kendimizi, kendinizi bulacağınızı ümid ederek, yine, yeniden merhaba diyorum, buradan.
Her şeyin, herkesin bir özeli vardır ya, burada yazacaklarım kişilerde, özellerin özelleri olabilir, herkesin kendi bakış açısına göre.
Dünyanın yoklukları, sıkıntıları içinde ömür törpüsünden geçmiş, kimi acılı, kimi sıkıntılı, kimi hatırlamak istemeyecek kadar yaralı, tam bir tabloluktur onlar.
Bedeli, sevgi, saygı, ilgi, âlâkâdır, bu tablonun!
Mukâddesât, Öncelikleriydi
Hemen hepsinin ortak bir bileşeni vardı bu tabloda yer alanların.
Cüzdan çok mûteber değildi onlar için, vicdanları öncelik sıralamasında "Yangında ilk Kurtarılacak" kategorisinde en üst sıradaydı.
İdeâlleri Vatan'dı her birinin. Hiç bir hesâbî dertleri yoktu, uğruna can adadıkları kutsâlları ve vatanları için, hepsi de HÂSBÎ idi.
Köşkleri, sarayları, katları, yatları, ruan ayakkabıları, lüx otomobil, özel okul, dershane, marka hâyâlleri olmadığı gibi bunlara karşı bir istek ve özentileri de yoktu.
Diledikleri, bağımsız, özgür, hür, başı dik, onurlu, gururlu, âhlâklı sade bir hayat sürmekti, öz yurtlarında ve öz vatanlarında.
Bisiklet istemek, kundura almak, sofra beğenmemek lükstü onlar için.
Kim mi bunlar?
Bunların anne babaları çocuklarına, hatta bunlar kendi çocuklarına özel markalı, şatafatlı, kat katlı çocuk bezi almamışlardır, çünkü o günlerde varlığını dahi bilen var mıdır, doğrusu ben zannetmiyorum. Beşikte büyütülenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmez, her hâlde.
Neyine yetmiyor du, Kalbur üzerinde, annesinin, nenesinin yaptığı minderde yatmak, büyümek? Annesinin, bağda, bahçede, evin içinde işi varsa, çocuğu ağlıyor diye işi ötelemek yoktu, kundağa sarılır, annesinin sırtına bağlanır ve öyle iş yaparken annesi bebeğini de avutmuş olurdu. Böyle böyle büyütülmüş, yetiştirilmiştir onların ekseriyâtı.
Onun için de TABLOLUK değerdedirler.
Ayağında lastik ayakkabı, yazın sandaleti, kışın çizmesi o nesil için çok büyük bir forstu. Hele bir de şeker çuvalı bulmuşta, annesi ona bir pantolon diktirebilmişse değmeyin keyfine.
Akranı, şehir dışında bir yere gezmeye gideceği zaman arkadaşlarının anneleri gelir onları ödünç alır çocuğunu giydirir gezmeye öyle gönderirdi. Ne ödünç alan, ne de ödünç veren bunu kibir meselesi yapmazdı.
Şimdiki nesil gibi, selfie çekmeyi bırakınız, çoğunun ilkokulu bitirene kadar siyah beyaz fotoğrafları dahi olmamıştır.
Tabloluk Nesil
...
Gençler, Dâ'vâsı için mücâdele etmiş, mâhpûs damlarının altına düşmüş, çoğu, Filistin askısının tadına bakmış, hortumu kırbaç niyetine vücuduna nakşettirmiş, âkla ziyânı işkence görmüş.
Onlar mertti. Dostuna da, düşman bellediğine de, âdâp dışı davranmazlardı.
Nâmertlik bilmez, yapmazlardı.
Ülkenin her türlü yokluğunda, yoksulluğunda, karne ile, benzin, tüp alımını, şeker, çay, ekmek, yağ kuyruklarında dahi, kimse kimsenin hakkına, sırasına mütecâviz davranmazlardı.
İhtilâl, darbe, muhtıra alışık oldukları ama asla ve kat'â sevmedikleri kavramlardı, onlar için.
Yokluğu, yoksulluğu, yoksunluğu iliklerine kadar yaşayanlardır onlar.
O günlerin direnci ile dirençleşmiş, terbiyenin ne olduğunu yaşayarak öğrenmiş, âdâp ve mûâşârât kurallarına, düşmanına karşı dahi, sâdık kalmış, uygulamıştır onlar.
İllâ Vatan
Evet, tabloluk olanlar için en önemli şeydi VATAN.
…
Vatan için, dövülmüş, dövmüş, kodese girmiş ama ûsûl ve âdâbıyla.
...
Onlarla ilgili onlarca ciltlik kitaplar yazılabilir.
Her biri ayrı bir delikânlı idi. Kanları deli akıyordu, damarlarında.
Kardeşliğin ve paylaşımın zirvesinde yaşamışlardır.
Onlar, çoğu OKUR'du, bazıları da YAZAR'dı.
Hayat mektebinden mezun oldukları için, çoğu ALAYLI olduğundan hayatı da yaşayarak öğrenmişlerdir.
İş bulamamak, beğenmemek yoktu lüğâtlarında.
Çaycı çıraklığı da işti onlar için, simitçilik, tamirci çıraklığı, ayakkabı boyacılığı, tarlada Irgatlık, pazarcılık, hamallık da işti o tabloluklar için. Hem çalışır, hem okulunu okurdu. Ailesine, devletine yük olmak zûldü onlar için.
Bu durumuna bakıp hâyıflanmadıkları gibi, "komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir" düstûrunu da şiâr edinmişlerdi.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan da olmamışlardır. El etek öpmenin ne kadar aşağılık bir durum olduğunu bilirler ve asla tevessül etmezlerdi, TABLOLUKLAR.
Dik durmanın, dikleşmek olmadığını bilenleri onlar.
Kim mi bu tabloluklar sorunuzun cevabı, 1950 ile 1965 yılları arasında dünyaya teşrif etmiş, kimileri için 68 kuşağı ile 78 jenerasyonudur onlar.
Kâdrî kıymeti şimdilerde çok daha iyi anlaşılması ve kâdifeler içinde korunması gerekenlerdir.
Onlar ki, "... Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,..." diyen, çelik bakışlı ve demir yumruklu yiğitlerdir onlar.
Onlardan Alınacak Dersler
Dostluğun Menfâat olmadığını, elindekini kendinden önce ihtiyacı olana tâkdim etmeyi, vefâ'nın İstanbul'da bir semt adı olmadığını, sâdâkâti, merhâmeti, insanlığın onlardan kemâl bulduğunu görerek öğrenebilirsiniz.
Zamanın daha da geç olmasından korkun!
Kimi Anneniz, babanızdır, belki dedeniz, ninenizdir.
Belki büyük dedeniz, ninenizdir.
Bu TABLOLUK değerler kim olursa olsunlar;
Bulun, bulduğunuzda oturun onlarla. Hayatın gerçeklerini ve değerlerini konuşun, dinleyin.
Her geçen gün sizlerin kaybıdır.
Benim böyle büyük bir kaybım oldu, iki yıl önce.
Neden onun hayat hikâyesini, tecrübesini, bilgisini, birikimini görsel kayda almadım diye de hâyıflanırım, her dem.
Onlar ki, tarihin yürüyen ve yaşayan, kaynaklarıdır.
Kâdir, kıymet bilmek bizlere kalmış, dahası insanlığımızın barometresi olacaktır PANOLUKLAR....