Râmâzân, Oruç ve Duâlarımız
Yâ Râbbi! Âfvedicisin, Âfvetmeyi Seversin. Bizleri de Âfveyle!
Resûlullah (SAV)’in “Evveli Râhmet, Ortası Mâğfiret, Sonu Cehennem Ateşinden Kurtuluş” olarak tanımladığı Râmâzân-ı Şerif’in son çeyreğine girdiğimiz ve mûsâfir olan Orucun yolcu edilmeye başlandığı şu günlerde Cehennem ateşinde kurtulmak için, Âdemoğlu elinden gelenin en iyilerini yapmak durumundadır.
İslâm Peygamberi, Hâtemûl Enbiyâ olan Hz. Muhammed Mustafa (SAV)’in, “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız” buyruğu ile Râmâzân-ı Şerif’in sağlık cihetine dikkat çekilmişken bir diğer Hâdis-î Şerif’inde de; “Râmâzân’a girip çıktığı halde, günâhları affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde Cennet’e girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana sâlât okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün!” (Tirmizi, (3539) diyor.
İşte Râmâzân Ây’ı ve beraberindeki Oruç ile birlikte çok büyük kazançlarla insanın kapısına kadar gelip Cennet sermâyesi sunmalarına rağmen bundan istifâde edemeyen, kıymetini bilmeyen hüsrânda değil de nedir!
Çok çok büyük kazanç kapısı açan, sevap pazarı kuran, bağışlanma için tam bir fırsat olan Râmâzân Ây’ında bağışlanamamış olmak ne büyük bir hüsrândır.
Bu nedenledir ki, Server-i Kâinat, Hâbibûllah Hz. Muhammed (SAV), bu kutlu, kazançlı, hasat mevsimi olan Râmâzân Ây’ında kendini gözden geçiremeyen. Günâhlarından tevbe istiğfâr ile ârınamayan, kendisine yepyeni bir başlangıç oluşturmayan, fırsâtı gânimete çevirip Allah(CC)’ın kendisinden râzı olmasını başaramayan ve de hatâlarından temizlenemeyen, affedilmemiş olan insanın burnu sürtülsün diyor.
“İşittik ve Boyun Eğdik. Bağışla Bizi Râbbimiz! Dönüş Sanadır.”
O halde, Âdemoğlu son çeyreğine ulaşılan bu mübârek Râmâzân ve Oruç nimetinden istifâde etmek için vâkit geçmeden tevbe-i nâsûh etmeli ve sunulan sermâyeden payına düşeni değil, daha fazlasını elde etmeye âzâmî gayret sarf etmelidir.
Allah û Teâlâ Kur’ân’ı Âzimûşşân’da;
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bâkârâ Sûresi 183. Âyet Meâli)
“Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir.(*) Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” (Bâkârâ Sûresi184. Âyet Meâli)
(*)Râmâzân orucu, ergenlik çağına ulaşmış, akıllı her Müslümâna farzdır. Hastalık, yolculuk, kadınlara has özel hâller gibi meşru sebeplerle Râmâzân ayında oruç tutamayanlar, bu oruçları şartların elverişli olduğu başka zamanlarda kaza ederler. Mazeretsiz olarak oruç tutmayanlar, büyük günah işlemiş olurlar. Aşırı yaşlılar ya da iyileşmez hastalar, bu sebeple oruç tutamazlar ve bu oruçları kaza etmekten de ümit keserlerse, oruçsuz geçirilen her gün için bir fidye verirler. Fidye tıpkı fîtır (fitre) sadâkası gibi, bir fakiri bir gün doyurmak ya da bunun bedelini vermektir.
“(O sayılı günler), insanlar için bir hidâyet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’ân’ın kendisinde indirildiği Râmâzân Ây’ıdır. Öyle ise içinizden kim bu Ây’a ulaşırsa, onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidâyete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” (Bâkârâ Sûresi 185. Âyet Meâli)
“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana duâ edince, duâ edenin duâsına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim dâvetime uysunlar, bana imân etsinler.” (Bâkârâ Sûresi 186. Âyet Meâli)
Allah(CC)Kur’ân ve Peygamberi aracılığıyla ‘Bana duâ etsinler, duâlarına cevap veririm. ... dâvetime uysunlar, bana imân etsinler” buyuruyor. Bu da göstermektedir ki, Oruç ile duâ arasında ayrılmaz, güçlü ve kesin bir ilişki var. Hz. Peygamber (SAV) de, Allah(CC) tarafından reddedilmeyecek duâları zikrederken, Oruçlunun Duâsını özellikle belirtmiştir.
Âdemoğlu Büyüklenme
Âyetlerle de uyarılmış olan insân, büyüklenme, kibirlenme gösterir de duâdan, Cenâb-ı Hâkk’a ilticâ etmekten nefsine yenik düşerse, bilmelidir ki hor ve hâkir olmuş olarak Cehennem’deki yerini hazırlamıştır.
Bununla ilgili Kur’ân’ı Kerim’in Mü’min Sûresi 60. Âyet-i Celile’sinde Yarâtan Mevlâ; “Bana duâ edin duânızı kabul edeyim. Bana kûlluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler hor ve hâkir olarak Cehennem’e gireceklerdir.”
Beyânı ile biz Âdemoğullarını uyarmaktadır. Uymuyor, dinlemiyor, büyüklük taslıyor, ûlûlanmaya devam ediyorsak, işte o zaman veylolsun bize ki, hüsrândayız.
O halde hiç zaman ve vâkit kaybetmeden, behemehâl günahlarımızdan kurtulmak, kurtuluşa ermek, Râbbimize kûlluk vâzifemizi yerine getirmek, bağışlanmak için tevbe etmeliyiz.
Hem Duâ Etmiş Hem de Kur’ân Okumuş Olmak İçin
Her gün, özellikle Râmâzân’da sâhur ve iftâr’da okuyarak Allah(CC)’a teslim olunmalı ve yakarmalıdır, günâhların affolunması, Rızâ-ı İlâhî’ye mazhâr olmak ve Cenneti kazanmak için. …
Aşağıda Türkçe meâllerini vereceğimiz Âyetler (asıllarını Kur’ân’ı Kerim’de okumanızı tavsiye ederek) aynı zamanda da duâ (hükmünde)dır.
Bâkârâ Sûresi
“Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene imân etti, mü’minler de. Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine imân ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (fark etmeksizin, diğerinden) ayırt etmeyiz.” Şöyle de dediler: “İşittik ve itâat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” (Bâkârâ Sûresi 285. Âyet Meâli)
“Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü (mükellef) kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”(Bâkârâ Sûresi 286. Âyet Meâli)
Âl-i İmrân Sûresi
“Rabbimiz, biz imân ettik. Bizim günahlarımızı bağışla. Bizi ateş azabından koru.” (Âl-i İmrân Sûresi 16. Âyet Meâli)
“Sâbredenler, doğru olanlar, huzurunda gönülden boyun büküp divân duranlar, Allah yolunda harcayanlar ve seherlerde bağışlanma dileyenlerdir (bunlar)” (Âl-i İmrân Sûresi 17. Âyet Meâli)
“Allah, melekler ve ilim sahipleri, ondan başka ilâh olmadığına adâletle şâhitlik ettiler. O’ndan başka İlâh yoktur. O, mutlâk güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Âl-i İmrân Sûresi 18. Âyet Meâli)
“Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Âl-i İmrân Sûresi 19. Âyet Meâli)
“Seninle tartışmaya girişirlerse, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah’a teslim ettim.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmîlere(**) de ki: “Siz de İslâm’ı kabul ettiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidâyete ermiş olurlar. Yok, eğer yüz çevirirlerse sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah, kullarını hakkıyla görendir” (Âl-i İmrân Sûresi 20. Âyet Meâli)
(**)“Ümmî”, lûgât mânası ile okuma yazması olmayan demektir. Ancak Âyet-i Kerime’deki kullanımı (mânâsı) ise, kendilerine kitap verilmeyenlerle, Arap müşrikleri kastedilmiştir. Kitap verilenler ise Yahudilerle Hıristiyanlardır.
Yâ Râbbi! Âfvedicisin, Âfvetmeyi Seversin. Bizleri de Âfveyle!
Onlar şöyle yakarırlar
“Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir râhmet bâhşet. Şüphesiz sen çok bâhşedensin.” (Âl-i İmrân Sûresi 8. Âyet Meâli)
“Rabbimiz! Şüphesiz sen, hakkında şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah vâ’dinden dönmez.” (Âl-i İmrân Sûresi 9. Âyet Meâli)
“Rabbimiz! Senin indirdiğine imân ettik ve Peygamber’e uyduk. Artık bizi ( bu hâkikâte) şâhitlik edenlerle beraber yaz.”(Âl-i İmrân Sûresi 53. Âyet Meâli)
“Yâ Râbbi! Bizim günâhlarımızı ve işimizdeki (hâl ve hâreketlerimizdeki, davranışlarımızdaki) taşkınlıklarımızı bağışla ve ayaklarımızı sağlam tut (kaydırma). Kâfirlere karşı bize yardım et” (Âl-i İmrân Sûresi 147. Âyet Meâli)
Yâ Rabbi! Sen Kitâb-ı Mûbin’inde, “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler …” diye tarif ettiğin. Övgüne mazhâr olan kullarından eyle. Biz senden yine sana sığınarak, senin Âyet’lerinle, Esmâ-u Hûsnâ’larınla, İsm-û Â’zâm’ınla sana iltica edip el açıyor ve niyâzda bulunuyoruz. ….
“ …. Râbbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru.” (Âl-i İmrân Sûresi 191. Âyet Meâli)
“Râbbimiz! Sen kimi cehennem ateşine koyarsan, onu rezil etmişsindir. Zâlimlerin hiç yardımcıları yoktur.” (Âl-i İmrân Sûresi 192. Âyet Meâli)
“Râbbimiz! Biz, ‘Râbbinize imân edin’ diye imâna çağıran bir dâ’vetçi işittik, hemen imân ettik. Râbbimiz! Günâhlarımızı bağışla. Kötülüklerimizi ört. Canımızı iyilerle beraber al.” (Âl-i İmrân Sûresi 193. Âyet Meâli)
“Râbbimiz! Peygamberlerin aracılığı ile bize vâ’dettiklerini ver bize. Kıyâmet günü bizi rezil etme. Şüphesiz sen, vâ’dinden dönmezsin.” (Âl-i İmrân Sûresi 193. Âyet Meâli)
Kurtuluşumuza Vesile Olan Duâmız Olsun İnşallah:
Ey Yüceler yücesi, merhâmeti sınırsız olan Allah’ım!
Fâzl-ü kereminle, râhmetinin kapılarını, kapanmamak üzre bugün yüzümüze aç. Râmazan ve Oruç hürmetine, eksiklerimize ve kusurlarımıza rağmen, bereketlerini üzerimize indir ve bizi hoşnutluğuna vesile olacak şeylere muvâffâk kıl! Beni, anamı, babamı, Mü’min ve Mü’mineleri Cennetlerinin ortasına yerleştir, ey perişânların duâsını kabul eden Allah'ım!
Bu kutlu ve mübârek gün ve geceler hürmetine, bizi günâh ve kusurlarımızdan ârî eyle! Kâlbimizin imtihânında bize kalplerin tâkvâsını ver.
Ey günahkârların hatalarını, kusurlarını bağışlayan Râbbim! Bu gün ve bu günden sonraki her günde, seni râzı edecek şeyleri senden diliyor ve yine seni rahatsız edecek şeylerden de yine sana sığınıyoruz. Sana itâat etmek, âsi olup karşı gelmemek için senden Tevfîk’ini ve yardımını diliyoruz, el ve gönlünü sana açıp dilenenlere cömert davranan Allah’ım!
“Yâ Erhâmurrâhimîn olan Allahım! Sen affedicisin, cömertsin. Affetmeyi seversin. Beni, ana – babamı, Mü’min ve Mü’mineleri, Müslim ve Müslimeleri de affet. Râmazan’a ulaşıp, Oruç’la şereflenen ama buna rağmen affedilmeyi beceremeyen, Resûlullah(SAV)’in “burnu sürtülsün” dedikleri arasında bırakıpta bizi zelil olan kullarından eyleme Allah’ım!” (Âmin) (15 Mayıs 2020)