Kahve Kitap
Turgay Başboğa
Köşe Yazarı
Turgay Başboğa
 

Niçin ; İhmal Edilen Bir Değer Olarak ‘’İSLAMİ DAVET’’?

Niçin ; İhmal Edilen Bir Değer Olarak ‘’İSLAMİ DAVET’’?   4 Kasım Cuma günü Yüreğir Kültür Merkezinde  İlahiyatçı-Yazar Sayın Ramazan Kayan hocamın konferans konu başlığı son dönemde "İslami Davet" olgusunun ihmal edilen bir değer olması hasebiyle bilinçli bir şekilde "ihmal edilen bir değer olarak İSLAMİ DAVET" olarak tercih edilmiştir.Yazının omurgasını Ramazan Kayan hocamın satırları oluşturmaktadır.   Biz bu yazımızda "Niçin" sorusuna cevap arayacağız…                 (Bu bir hatırlatma ve uyarı yazısıdır)   ‘’ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim’’(İ.ÖZEL)   Tüm peygamberlerin örnek alınsın diye gönderildiğini  biliyoruz.Hz. Yunus (as) peygamberlerden bir peygamberdir kuşkusuz. Hem de bir sureye isim olacak kadar öne çıkan bir peygamber…   Öyleyse neden Yüce Rabb’imiz ; ‘’(Ey Muhammed) Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle, balık sahibi Yunus gibi olma. Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı. ‘’ (Kalem, 48-49) buyurmuş?   Şimdi Hz. Yunus (as) ile ilgili bu ayeti anlamaya çalışalım:   Evet, ayeti celile ‘’Yunus gibi olma’’ … (Yunus’un davranışı kınanıyor. Çünkü ‘’O’’ mücadele alanı Ninova’yı izinsiz terk etmişti. Böyle yapmakla nefsine zulmetmişti. Yanlış bir davranışta bulunmuştu… ‘’Yunus gibi olma’’ sözü bir ezberi bozuyordu) diyor. Allah (cc) Hz. Yunus (as) un hayata bakışını, mücadele tarzını doğru bulmuyor, o konuda peygamber bile olsa örnek alınmasını istemiyor … Bir peygamberle ilgili hüküm böyle iken efendilerimizin, abilerimizin, büyüklerimizin, âlimlerimizin yanlışlarını nasıl kendimize referans yapabiliriz ki? Onlar bile yapıyorsa bizler içinde sorun yok diyemeyiz…  Yanılan Yunus'sa onu bile örnek alma… O örneklik üzerinden kendi pozisyonunu meşrulaştırma…   Peki, Hz Yunus(as) ne yapmıştı? Niçin kınanmıştı? Verilmek istenen mesaj neydi?   ‘’Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı(Kaçak bir köle gibi, yüklü bir gemiye binip kaçmıştı.).Kura çekti ve kaybedenlerden oldu. Kendini kınayıp dururken onu bir balık yutmuştu. Eğer tesbih edenlerden olmasaydı; (İnsanların) diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.’’ (Saffat 139-143)   Peki balık Yunus’u niçin yuttu?   Yunus (as) sorumluluk alanını terkettiği için Davette sonuç odaklı, aceleci davrandığı için Kavmine kızgın, kırgın, başını alıp gittiği için Bu toplumdan bir şey çıkmaz dediği için… Kötülerle ve kötülüklerle mücadelede kararlılık göstermediği için Ninova’da sergilemesi gereken sabır ve sebatı sonuna kadar sürdürmediği için Öfkesine ve toplumla ilgili ön yargılarına yenik düştüğü için Ye’si yenemediği için …   İşte tebliği terkeden Yunus’un ibtila ve imtihanı… Allah’ın ikab ve itabı… Ve sonrasında Hz. Yunus (as)’ın içtenlikle itiraf ve istiğfarı…    ‘’Zunnun’u da (Yunus’u da) an. O öfkeli bir hâlde terk edip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde;Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum.’’ diye niyaz etti.’’(Enbiya,87)   Aslında Hz. Yunus (as) kıssası bizim için yeniden doğuş hikâyesidir…  Balığın karnından kurtuluş bir ödüldü… Bir muştu… Bir umud… Ve bir ufuktu… Ve karanlıkları yırtmanın, aydınlığa yürümenin adı Yunus... Zulmü, zulmeti, zilleti ve beşerî zaafiyeti aşmanın şifresi Yunus ça bir nedamet… Tevhid, tevbe, tesbih ve güzel ce bir teslimiyet…   Peki, bugün bu kıssanın bize bakan bir boyutu yok mudur? Ne der şimdiye,günümüze dair?   Bizler Ninova’larımızın neresindeyiz? Mevziimiz, mevzumuz belli mi? Dünün yılmaz davetçileri hangi liberal limanlara demir attılar?  Dostlar, İslami davette duyarlı olmazsak korkarım şehir, çevre, toplum, sokak, kamusal alan, kampüs, kamuoyu, piyasa, dijital dünya, teknoloji bizi yutacak…  Bitik, yitik ve siliklerimizin envanterini çıkarmaya bilmem gerek var mıdır?  Nice değerlerimizi süreç içerisinde kaybettik… Sistemin yuttukları… Akademik dünyada, bürokratik kademelerde, serbest piyasada, politik arenada, ekonomik platformlarda tanınmaz hale gelen yutulmuşlarımız…   İslami Hareket olmak  yerine ‘’Sivil Toplum Hareketi’’ olmayı tercih etmiş tüm camialar ( istisnasız hepsi) hayırda yarışmak yerine  bol sıfırlı ve fakat “sıfır toplamlı ” bir çıkar yarışı içindedirler. Sonuç: Sıfıra sıfır elde var sıfır. Nitelikten yoksun,Yatay büyüme, nicelik artışı,reklam kokan ve yerinde sayan hareketlilik…Müthiş aldatıcı. Yükseldikçe yutulan… Başardıkça biten… Kazandıkça kaybolan kardeşlerimiz…   Konformizm, tembelizm, hevaizm, üçgeninde bireysel değil topyekûn yutul mariski altından esiller… Dünyayı içselleştirdikçe işsizleştik ve yutulduk… Yamulursak yutuluruz… Yalnızlaştıkça yutulmaya müsait hale geliriz… Birbirimize düştükçe kolay yutulur lokmalar haline geldik… Biliyorum, bizler insan olmayanların elinden fazlasıyla çektik…   Peki çözüm nedir?   İnsanlardan kaçmak mı? Kahretmek mi? Karamsarlığa kendimizi terketmek mi? Seçilmiş bir yalnızlığa yönelmek mi? Belki de birileri bizim için çözüm bulur diye beklemek mi? Yoksa ısrarla ve yılmadan toplumsal ıslah için irşad mı?   Çare tekrardan Ninovalarımıza dönmektir… Hem de Yunusça (as) bir nedametle… Şimdi bu sunulan örnekler üzerinden kendi terklerimizi ve tembelliklerimizi sorgulamak gerekmiyor mu? Terklerimiz tehlike arz etmiyor mu? Siperi, seferi, saffı, sahayı kimlere terk ettik? Kendimizi sadece salon ve sohbetle nasıl sınırlayabiliriz? Hatta sahadan çekilerek seyirci localarında yorum yapmakla yetinebilir miyiz? Eve, işe ve de içimize kapanarak hangi kapıları aşabiliriz? Yüreklere nasıl yürüyebiliriz? Düne kadar okul önlerinde bir öğrenciyi davaya kazandırmak için nöbet tutan bizler değil miydik? Hem de tüm engellere ve engellemelere rağmen…   Bugün engeller kalktı ancak biz yokuz. Aynı okulların önlerinde çete ve mafyalar nöbet tutuyor… Hayat boşluk kabul etmiyor… Bilmiyorum, fetret günlerinde miyiz yoksa gaflet mi üstümüze çöktü? Bize sirayet eden ataleti, arzuların egemenliğini, anlamsızlığı ve amaçsızlığı nasıl aşacağız?   Acaba hangi teklifler veya tehditler bizi terke sürüklüyor, çizgimizi zorluyor, duruşumuzu zedeliyor… Piyasa bizi nasıl etkiliyor? Popüler kültür nereye çekiyor? Profan yaşam dayatması değerlerimizi ve duyarlıklarımızı nasıl etkiliyor? Unutmamak lâzım; terk edersek terk ediliriz… Tanınmaz hale geliriz… Terk edişleri hazırlayan bireyselleşmeleri, bencilleşmeleri, dünyevileşmeleri, ayrışmaları, çatışmaları görmezlikten gelebilir miyiz? Dünya metaına, hayatın hazlarına meylettikçe zihnen, ruhen, kalben birbirimizden koptuk… Değerlerimize uzak düştük… Yalnızlaştık… Yabancılaştık… Şayet iyiliği gereğince emretmez isek, kötülüğü yeterince engelleyemezsek bir gün gelir dualarımızda kabul olmaz… Güzel başlangıçların devamını getirebilmek için sebat etmek, direnmek durumundayız… Aksi takdirde terk edenler, tükeniyor…   Kur’an’la temasımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz… Yoksa yarın nebevi itaba maruz kalırız: ‘’Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk ettiler.’’ (Furkan,30) Kur-an’ı mehcur bırakanlar mahcup oluyor… Zikri terk edersek, bu bizim zevalimiz olmaz mı? Emaneti kime terk edebiliriz? Ahdü misakı nasıl unutabiliriz? Kitap okumayı, ders halkalarını terk edersek nasıl ayakta kalabiliriz? Camiyi, cemaati terk etmenin acı sonuçları ile yüzleşiyoruz… Korkuyorum bir gün gelir insanlarımız namazı da terk etmeye başlarsa bu iş nereye varır?   Efendimiz (sav) buyurmuyor mu? ‘’ Muhakkak ki, kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır.’’ (Müslim) Bu ümmet namazı da terk etmeye başlarsa artık kıyamet kapıda demektir. Peki, kardeşlerimizi kendi kaderlerine terk edebilir miyiz? Mazlum coğrafyalarımızı sessizliğe terk edersek bunun vebalini kaldıramayız. Ve hesabını veremeyiz. Bize bel bağlayanlara hayâl kırıklıkları yaşatamayız… Bu satırları kimseyi suçlamak için değil, kendimizi sorgulamak için yazıyorum… Yeni başlangıçlar için bir çare olmasını diliyorum… Kabuğumuzu kırmak, Ninovalarımıza da yeniden dönmek durumundayız… Ruh, ten kafesini terk etmeden, terklerimize tevbe etmemiz gerekiyor… Tembelliklerimizi terk etmemiz gerekiyor… Temenni değil teşebbüs günlerindeyiz… Terk değil teşvik anlarındayız…   Rasulullah (sav) vahyin iniş sürecinde yaşadığı fetret döneminden dolayı tedirgindi… Yoksa Rabbim beni terk mi etti? Allah O’nu teselli ediyordu… “Rabbin seni terk etmedi, sana darılamadı da.’’ (Duha,3) Yeter ki, Allah bizi terk etmesin, gerisi ne gam! Biz Allah’ı terk etmezsek, Allah bizi terk etmez…   Selametle kalın…
Ekleme Tarihi: 03 Kasım 2022 - Perşembe

Niçin ; İhmal Edilen Bir Değer Olarak ‘’İSLAMİ DAVET’’?

Niçin ; İhmal Edilen Bir Değer Olarak ‘’İSLAMİ DAVET’’?

 

4 Kasım Cuma günü Yüreğir Kültür Merkezinde  İlahiyatçı-Yazar Sayın Ramazan Kayan hocamın konferans konu başlığı son dönemde "İslami Davet" olgusunun ihmal edilen bir değer olması hasebiyle bilinçli bir şekilde "ihmal edilen bir değer olarak İSLAMİ DAVET" olarak tercih edilmiştir.Yazının omurgasını Ramazan Kayan hocamın satırları oluşturmaktadır.

 

Biz bu yazımızda "Niçin" sorusuna cevap arayacağız…

 

              (Bu bir hatırlatma ve uyarı yazısıdır)

 

‘’ihmalkâr gözle okunmuş bir kitap
bîtab bir gözle okunmayı tercih ederdim’’(İ.ÖZEL)

 

Tüm peygamberlerin örnek alınsın diye gönderildiğini  biliyoruz.Hz. Yunus (as) peygamberlerden bir peygamberdir kuşkusuz. Hem de bir sureye isim olacak kadar öne çıkan bir peygamber…

 

Öyleyse neden Yüce Rabb’imiz ; ‘’(Ey Muhammed) Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle, balık sahibi Yunus gibi olma. Hani o dertli dertli Rabbine niyaz etmişti. Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı. ‘’ (Kalem, 48-49) buyurmuş?

 

Şimdi Hz. Yunus (as) ile ilgili bu ayeti anlamaya çalışalım:

 

Evet, ayeti celile ‘’Yunus gibi olma’’ … (Yunus’un davranışı kınanıyor. Çünkü ‘’O’’ mücadele alanı Ninova’yı izinsiz terk etmişti. Böyle yapmakla nefsine zulmetmişti. Yanlış bir davranışta bulunmuştu… ‘’Yunus gibi olma’’ sözü bir ezberi bozuyordu) diyor. Allah (cc) Hz. Yunus (as) un hayata bakışını, mücadele tarzını doğru bulmuyor, o konuda peygamber bile olsa örnek alınmasını istemiyor …

Bir peygamberle ilgili hüküm böyle iken efendilerimizin, abilerimizin, büyüklerimizin, âlimlerimizin yanlışlarını nasıl kendimize referans yapabiliriz ki? Onlar bile yapıyorsa bizler içinde sorun yok diyemeyiz…

 Yanılan Yunus'sa onu bile örnek alma… O örneklik üzerinden kendi pozisyonunu meşrulaştırma…

 

Peki, Hz Yunus(as) ne yapmıştı? Niçin kınanmıştı? Verilmek istenen mesaj neydi?

 

‘’Şüphesiz Yunus da gönderilmiş (elçi)lerdendi.Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı(Kaçak bir köle gibi, yüklü bir gemiye binip kaçmıştı.).Kura çekti ve kaybedenlerden oldu. Kendini kınayıp dururken onu bir balık yutmuştu. Eğer tesbih edenlerden olmasaydı; (İnsanların) diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı.’’ (Saffat 139-143)

 

Peki balık Yunus’u niçin yuttu?

 

Yunus (as) sorumluluk alanını terkettiği için

Davette sonuç odaklı, aceleci davrandığı için

Kavmine kızgın, kırgın, başını alıp gittiği için

Bu toplumdan bir şey çıkmaz dediği için…

Kötülerle ve kötülüklerle mücadelede kararlılık göstermediği için

Ninova’da sergilemesi gereken sabır ve sebatı sonuna kadar sürdürmediği için

Öfkesine ve toplumla ilgili ön yargılarına yenik düştüğü için

Ye’si yenemediği için …

 

İşte tebliği terkeden Yunus’un ibtila ve imtihanı… Allah’ın ikab ve itabı… Ve sonrasında Hz. Yunus (as)’ın içtenlikle itiraf ve istiğfarı…

 

 ‘’Zunnun’u da (Yunus’u da) an. O öfkeli bir hâlde terk edip gitmişti. Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde;Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum.’’ diye niyaz etti.’’(Enbiya,87)

 

Aslında Hz. Yunus (as) kıssası bizim için yeniden doğuş hikâyesidir…

 Balığın karnından kurtuluş bir ödüldü… Bir muştu… Bir umud… Ve bir ufuktu…

Ve karanlıkları yırtmanın, aydınlığa yürümenin adı Yunus...

Zulmü, zulmeti, zilleti ve beşerî zaafiyeti aşmanın şifresi Yunus ça bir nedamet… Tevhid, tevbe, tesbih ve güzel ce bir teslimiyet…

 

Peki, bugün bu kıssanın bize bakan bir boyutu yok mudur? Ne der şimdiye,günümüze dair?

 

Bizler Ninova’larımızın neresindeyiz? Mevziimiz, mevzumuz belli mi? Dünün yılmaz davetçileri hangi liberal limanlara demir attılar?

 Dostlar, İslami davette duyarlı olmazsak korkarım şehir, çevre, toplum, sokak, kamusal alan, kampüs, kamuoyu, piyasa, dijital dünya, teknoloji bizi yutacak…

 Bitik, yitik ve siliklerimizin envanterini çıkarmaya bilmem gerek var mıdır?

 Nice değerlerimizi süreç içerisinde kaybettik… Sistemin yuttukları… Akademik dünyada, bürokratik kademelerde, serbest piyasada, politik arenada, ekonomik platformlarda tanınmaz hale gelen yutulmuşlarımız…

 

İslami Hareket olmak  yerine ‘’Sivil Toplum Hareketi’’ olmayı tercih etmiş tüm camialar ( istisnasız hepsi) hayırda yarışmak yerine  bol sıfırlı ve fakat “sıfır toplamlı ” bir çıkar yarışı içindedirler. Sonuç: Sıfıra sıfır elde var sıfır. Nitelikten yoksun,Yatay büyüme, nicelik artışı,reklam kokan ve yerinde sayan hareketlilik…Müthiş aldatıcı.

Yükseldikçe yutulan… Başardıkça biten… Kazandıkça kaybolan kardeşlerimiz…

 

Konformizm, tembelizm, hevaizm, üçgeninde bireysel değil topyekûn yutul mariski altından esiller…

Dünyayı içselleştirdikçe işsizleştik ve yutulduk… Yamulursak yutuluruz… Yalnızlaştıkça yutulmaya müsait hale geliriz…

Birbirimize düştükçe kolay yutulur lokmalar haline geldik…

Biliyorum, bizler insan olmayanların elinden fazlasıyla çektik…

 

Peki çözüm nedir?

 

İnsanlardan kaçmak mı? Kahretmek mi? Karamsarlığa kendimizi terketmek mi? Seçilmiş bir yalnızlığa yönelmek mi? Belki de birileri bizim için çözüm bulur diye beklemek mi? Yoksa ısrarla ve yılmadan toplumsal ıslah için irşad mı?

 

Çare tekrardan Ninovalarımıza dönmektir… Hem de Yunusça (as) bir nedametle…

Şimdi bu sunulan örnekler üzerinden kendi terklerimizi ve tembelliklerimizi sorgulamak gerekmiyor mu?

Terklerimiz tehlike arz etmiyor mu?

Siperi, seferi, saffı, sahayı kimlere terk ettik? Kendimizi sadece salon ve sohbetle nasıl sınırlayabiliriz? Hatta sahadan çekilerek seyirci localarında yorum yapmakla yetinebilir miyiz?

Eve, işe ve de içimize kapanarak hangi kapıları aşabiliriz? Yüreklere nasıl yürüyebiliriz?

Düne kadar okul önlerinde bir öğrenciyi davaya kazandırmak için nöbet tutan bizler değil miydik? Hem de tüm engellere ve engellemelere rağmen…

 

Bugün engeller kalktı ancak biz yokuz. Aynı okulların önlerinde çete ve mafyalar nöbet tutuyor… Hayat boşluk kabul etmiyor…

Bilmiyorum, fetret günlerinde miyiz yoksa gaflet mi üstümüze çöktü?

Bize sirayet eden ataleti, arzuların egemenliğini, anlamsızlığı ve amaçsızlığı nasıl aşacağız?

 

Acaba hangi teklifler veya tehditler bizi terke sürüklüyor, çizgimizi zorluyor, duruşumuzu zedeliyor… Piyasa bizi nasıl etkiliyor? Popüler kültür nereye çekiyor? Profan yaşam dayatması değerlerimizi ve duyarlıklarımızı nasıl etkiliyor?

Unutmamak lâzım; terk edersek terk ediliriz… Tanınmaz hale geliriz…

Terk edişleri hazırlayan bireyselleşmeleri, bencilleşmeleri, dünyevileşmeleri, ayrışmaları, çatışmaları görmezlikten gelebilir miyiz?

Dünya metaına, hayatın hazlarına meylettikçe zihnen, ruhen, kalben birbirimizden koptuk… Değerlerimize uzak düştük… Yalnızlaştık… Yabancılaştık…

Şayet iyiliği gereğince emretmez isek, kötülüğü yeterince engelleyemezsek bir gün gelir dualarımızda kabul olmaz…

Güzel başlangıçların devamını getirebilmek için sebat etmek, direnmek durumundayız… Aksi takdirde terk edenler, tükeniyor…

 

Kur’an’la temasımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz… Yoksa yarın nebevi itaba maruz kalırız:

‘’Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı büsbütün terk ettiler.’’ (Furkan,30)

Kur-an’ı mehcur bırakanlar mahcup oluyor…

Zikri terk edersek, bu bizim zevalimiz olmaz mı?

Emaneti kime terk edebiliriz? Ahdü misakı nasıl unutabiliriz?

Kitap okumayı, ders halkalarını terk edersek nasıl ayakta kalabiliriz?

Camiyi, cemaati terk etmenin acı sonuçları ile yüzleşiyoruz… Korkuyorum bir gün gelir insanlarımız namazı da terk etmeye başlarsa bu iş nereye varır?

 

Efendimiz (sav) buyurmuyor mu?

‘’ Muhakkak ki, kişi ile şirk ve küfür arasında namazın terki vardır.’’ (Müslim)

Bu ümmet namazı da terk etmeye başlarsa artık kıyamet kapıda demektir.

Peki, kardeşlerimizi kendi kaderlerine terk edebilir miyiz? Mazlum coğrafyalarımızı sessizliğe terk edersek bunun vebalini kaldıramayız. Ve hesabını veremeyiz. Bize bel bağlayanlara hayâl kırıklıkları yaşatamayız…

Bu satırları kimseyi suçlamak için değil, kendimizi sorgulamak için yazıyorum… Yeni başlangıçlar için bir çare olmasını diliyorum… Kabuğumuzu kırmak, Ninovalarımıza da yeniden dönmek durumundayız…

Ruh, ten kafesini terk etmeden, terklerimize tevbe etmemiz gerekiyor…

Tembelliklerimizi terk etmemiz gerekiyor…

Temenni değil teşebbüs günlerindeyiz…

Terk değil teşvik anlarındayız…

 

Rasulullah (sav) vahyin iniş sürecinde yaşadığı fetret döneminden dolayı tedirgindi…

Yoksa Rabbim beni terk mi etti?

Allah O’nu teselli ediyordu…

“Rabbin seni terk etmedi, sana darılamadı da.’’ (Duha,3)

Yeter ki, Allah bizi terk etmesin, gerisi ne gam!

Biz Allah’ı terk etmezsek, Allah bizi terk etmez…

 

Selametle kalın…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri

siyahbet