Elvedâ Şehr-î Râmâzân Derken
Bir Râmâzân Âyı’nın daha sonlarına erişmek üzereyiz. Bir daha görüşür müyüz, bilemiyoruz!
Başlarken, Râmâzân’ı Şerîf Âyı’na, Peygâmberimiz Hz. Muhammed Mustafa (Râsûlullah sav)’in bizlere öğrettiği, “Allah’ım! Sen çok âfvedicisin. Âfvetmeyi Seversin. Beni de âfvet!” duâsı ile Râbbîmizden istedik ve Hoş geldin, Başı Râhmet, Ortası Mâğfiret, Sonu Cehhennem’den âzâd olmak olan, ey Şehr-î Râmâzân dedik.
Şimdi de uğurlamaya başlıyor ve Elvedâ Ey Şehr-î Râmâzân diyoruz.
Bugün erişeceğimiz gece ise, Gecelerin en hâyrlısı olan ve içinde Bin Ây’ı barındıran, Leyle-i Kâdr’i idrâk edeceğiz İnşâallah.
Râmâzân Âyı’nın Ehemmiyeti
Râmâzân Âyı öyle bereketli, öyle zengindir ki, Peygamberimiz (sav), “Râmâzân’ın ilk gecesi, Allah û Teâlâ Mü’minlere Râhmet eder. Râhmetle baktığı kuluna hiç âzâp etmez. Râmâzân-ı Şerîf’in son günü, Oruç tutan Mü’minlerin hepsini âfveder” buyurmaktadır.
Allah (cc), “İnsanın Oruç dışındaki her âmeli kendisi içindir. Oruç Benim içindir. Mükâfatını da ben vereceğim” demiyor mu?
Bu Hâdîs-î Şerîf’in detaylandırılmasını bir başka Hâdîs-î Şerîf bizi kendimize gelmemiz için âdetâ silkeliyor; Tîrmîzî’deki Hâdîs-î Şerîf’te, “Râmâzân girip çıktığı hâlde günâhları âfvedilmeyenin burnu sürtülsün! Ana- Babasına veya ikisinden birine yetişip de Cennet’e girmeyenin burnu sürtülsün! Yanında ânıldığım hâlde bana sâlâvât getirmeyenin burnu sürtülsün!” diyor.
Şimdi bir kez daha, derin bir tefekkür ve nefis muhâsebesi yapalım ve kendimizi çek eden şu soruyu soralım kendimize; Râmâzân-ı Şerîf’te, Mü’minlerin bu kadar çabuk, kolay âfvedilmesi bildirilmiş ve müjdelenmiş iken. O’na erişip, Oruç tutup da âfvolmayan kul olarak Râbbîmiz olan Allah(cc)’ın huzuruna nasıl çıkacak ve Peygamberimiz(sav)’den nasıl şefâât dileyebileceğiz?
Kâdr Gecesi’ni İdrâk Edecek İken
Ümitsizlerin ümide gark olduğu, dertlere derman, hastalara şifa, borçlara eda, günahlardan kurtuluş için ellerin semaya açıldığı, “yok mu isteyen vereyim” taahhüdünün yerine geleceği gece olan Leyle-î Kâdr’de;
Kulluğumuz ve âcziyetimizi bilerek ve beliyoruz ki, vermezse Mâ’bûd sahip olamaz hiçbir kul ellerimizi semâya açalım, Âmîn diyelim inşâallah!
“Allah’ım! Âczimizden, belki de nankörlüğümüzden olsa gerek, kusurlarımız ve hatalarımız vardır. Senden başkasına kulluk etmeyeceğimiz gibi, senden başkasından da istemeyeceğiz.
Yâ Râbbûlâlemîn! Biz yârâtılan, Sen yârâdanımızsın! Âlemlerin Râbbî olan Allah’ım sana sonsuz hâmd û Senâlar olsun!
Allah’ım! Sen bizi, ana babamızı, geçmiş ve gelecek günâhlarımızı âfveyle, bağışla.
Allah’ım. Bize kurtuluş kapılarını aç ve bizi kurtar! Sen kalpleri döndürensin. Bizim kalbimizi senin dinin üzre kâim ve dâim kıl Yâ Râbbûlâlemin olan Allahım!
Yâ Râbbî! Bizi bir Râmâzân Âyı ile daha şereflendirdin, Leyle-î Kâdr’e eriştirdin, senin rızân için tuttuğumuz oruçlarımızı, yapmış olduğumuz ibâdet ve tââtlarımızı, infâk ve sâdâkalarımızı kâbûl et!
Allah’ım! Kulluk vâzifesi olarak yaptıklarımızı ve ifâ etmeye çalıştıklarımız yüzümüze çarpma, ne olur bizleri âfvet Yâ Râbbî!
Yâ Râbbûlâlemîn olan Allah’ım! “Mü’minler kardeştir” emr-î mûcîbine riâyet edemedik! Lâ’netlediğin kâvîm, Câmiî’de sana ibâdet ederlerken Filistinli kardeşlerimizi Mescid-î Âksâ da, yaraladılar, dârp ettiler, ibâdet etmekten engellenip dışarılara atıldılar ve biz kulluk ve kardeşlik vâzifemizi yerine getiremedik. Sadece imânın en zayıf hâlkası olan bûğz ederek kendimizi teselli ettmeye çalıştık.
Yâ Râbbî! Ümmeti Muhammed olan Müslümânları, birlik, beraberlik, dirlik, şûûrlara gârk eyle!
Allah’ım! Bizleri fırka fırka yârattın! Fırkalar içerisinde bizleri Din-î İslâm ile şereflendirdin, onurlandırdın. Bizleri bir arada kardeşçe, dostça, Müslümânca ve Mü’mince yaşatmayı, bir ve beraber olmayı nâsîb et!
Allah’ım! Râmâzân’da, bizleri, iftâr ve ikrâm sofralarında olmasa da, infâkta, şükür ve nedâmetlerde, seyreltilmiş olarak da olsa, Camiî’lerde Nâmâz sâflarında beraber eyledin ve eyleyeceksen bugün de, yarın da, ondan sonraki ömürlerimizde de de bütün Müslümanları bir ve bütün eyle!
Yâ Râbbî! Hâmdımız, şükrümüz, edâmız, ilticâmız, sadece ve sadece sanadır Allah’ım!
Allah’ım! İçinde bulunduğumuz, Senin Ây’ın Râmâzan ve Kur’ân-ı Nâzîl eylediğin Leyle-î Kâdr hatırına, Nebilerinin, Peygamberlerinin, Râsûllerinin, Ebrâr ve Sâlîh Kullarının, Râsûlullah Dostlarının, Sâhâbe-î Kirâmının, Âşere-i Mübeşerenin, istedikleri ile senden istiyoruz ve diliyoruz!
Yâ Râbbî! Bize istemeyi Sen verdin! Kulluğumuzun ve âczliğimizin gereği olarak Sen’den istiyoruz. Sen isteklerimizde Hâklı ve hâyrlı olanları ver!
Yâ Râbbî! Bize dünya ve âhirette iyilikler ver.
Yâ Râbbî! Hesap gününde Bizleri, anne - babamızı, evlâd û âyâlimizi, bütün Mü’min ve Mü’mineleri, cehennemden, cehennem âzâbından, onun ateşinden koru Allah’ım!”
Âmîn.