Kahve Kitap
Mustafa BAYGIN
Köşe Yazarı
Mustafa BAYGIN
 

Korona Günlerinde Oruçlu Olmak

Corona Günlerinde Oruçlu Olmak   Oruç; Aç Kalmak Değil Açın Halini Anlamaktır   Oruç’tan maksat (murâd edilen) aç kalınması değil- açın halinin anlaşılmasıdır. Oruç’un hikmetlerini aktarmaya çalışırken dikkât çekmek istediğimiz gibi- insânların kıt’âlara ayrıştırılması istenmediği gibi- aç kalmaya mecbur bırakılmaları da istenmemiştir. Pir Sultân Âbdâl’ın- “Demiri demirle dövdüler- biri sıcak biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar- biri aç biri toktu"” ifadesinde olduğu gibi. Râmâzân!ı Şerif’te tutulan Oruç hikmeti ile bu ifâde belli bir süreliğine olsa da- kâdükleşiyor en azından. Corona Virüs etkisi ile bu yıl Râmâzân Ây’ına- genellikle (30 Büyükşehir ve Zonguldak ilinde sokağa çıkma yasağı nedeniyle) evlere hapsedilmiş olarak girmiş olduk. Bu Salgın (pandemi) nedeniyle- işsiz kalan- işinden olan- yaş ( 65 ve !20) hâddi nedeniyle sokağa çıkmaları yasak olanlar- Âile geçimlerini sağlıyorlar veya katkı veriyorlarsa onlar için hepimizden daha zor olmuştur- Râmâzân"   Bu nedenledir ki- içinde bulunduğumuz Râmâzân Ây’ında- yardım- destek- fitre- Zekât- kumanya gibi desteklerde- önceliğimiz- ülkemizdeki işsiz kalan- gündelik geçimlerini temin etmekte zorlanan işçiler- gelirini kazanamaz hale gelenler- eşi asker ve kâder mâhkûmu(") diye tanımlanan mâhpûs damlarında olanlar- yetim Âileleri ile evinden çıkamayan yaşlı ve kronik hastalara olmalıdır. Yaşanan bu salgın ve de zorlu günlerde en çok zarar gören Âile kurumunu ayakta tutmak öncelikler arasında ilk sıraya oturtulmalıdır...   Şükür Oruç özde sâbr olsa da- aynı zamanda şükürdür de. Çünkü özellikle oruç ile kavramaya başladığımız- idrâk ettiğimizi düşündüğümüz.  Cenâb!ı Hâkk’ın Rûbûbiyet sıfatı ile boş çevrilmeyen eller- yol gözlemeyen gözler- şefkât ile kucaklanmalar (ki ne yazık ki Salgın nedeniyle insanlar değil kucaklaşmak- tokalaşamaz hale geldiler. Özellikle Sağlık çalışanları gibi salgınla mücâdelede ön saflarda olanlar- evlerine gidemez- çocukları- Âileleri ile görüşemez duruma gelmişlerdir) bunu kıymet ve değerini bir kez daha ve ziyâdesiyle hatırlatan Allah(CC)’a şükre dönüşüyor- hâmd ediliyor. Bir hayat düşünün ki Şükürsüz mümkün müdür diye" Hemen- önce- bir empâti yapalım- sonra dönelim- konumuza kaldığımız yerden devam edelim- inşallah. Ev ahalisi için çalışan- kazanan- iş yapan- evini – barkını temizleyen- çoluk – çocuğun iâşesini hazırlayıp sunan- eş – anne – baba. Tüm bunların akâbinde- hizmet ettiklerinden teşekkür (ŞÜKÜR) beklerken- bir de mütemâdiyen yapılan iyiliklere – hizmetlere – ikrâmlara karşı nânkörlük görse- insan buna ne kadar sâbredebilir? Aynı hizmeti- ikrâmı- hoşgörüyü- tahâmmülü gösterebilir ki? İşte insânoğlu tıpkı böylesine nânkörlüğü genellikle ziyâdesiyle yapıyor ve yine de nânkörlük gösterdiği mülk sahibinden nimetleniyor- suyunu- havasını kullanıyor- dilediğince istediği gibi hareket ediyor da her türlü imkânı sağlayan ve yaşantısını akâmete uğratmayana- hiçbir bedel ödemediği gibi- “Şükrü” de çok görüyor ve nânkörlük yapmaktan vazgeçmiyor. Hâlbuki biz- her şey için ama istinasız- isteğimizi- ihtiyacımızı karşılayan- dertlerimize dermân olan- türlü entrikâlarımıza rağmen duâ edip tâlepte bulunduğumuz- acımızda – kederimizde İnâyet istediğimiz- karşılık aldığımız Yüce Allah(CC)’a karşı (istenilen) sadece “Şükür” borcumuzu dahi edâ etmekten imtinâ ediyoruz. Nimetlerin Kıymetini Bilmek Mübârek Râmâzân!ı Şerif Ây’ında tutulan “ORUÇ” ile Allah(CC)- Rezzâk- Râhman- Râhîm- vs. Esmâları ile verdikleri (belki daha önce aleyhinde çok şey söylediğimiz) ni’metlerinden belirli – kısa bir süre el etek çekince- kıymetlerini nasıl da- çok daha iyi biliyor ve anlıyoruz" Anlıyoruz ki- Allah(CC)’ın ni’metlerine ne kadar da çok muhtaçmışız. Ateşin odunu yaktığı- suların kirleri temizlediği gibi- günâhlarımızdan arındığımızı hissedercesine- Ekmek –su – aş isteyen midemizin isyânkârlığına aldırış etmeden iftar vaktini bekliyor ve önümüzde duran ni’metlere dahi el süremeden sâbrediyor- Yârâdan’a şükrediyoruz. Evet- ekmeksiz- aç – susuz yaşayamayacağımızı anladığımız- ciğerlerimizin susuzluktan kavrulduğu bir ortamda- nimetlerini vermezse yaşayamayacağımız- bu kadar ayân beyan ortaya çıkarken- Allah(CC)’a Şükretmemek düşünülebilir mi? Oruç tutmaktaki gâyenin insanları aç bırakmak değil- açların hâlini anlatmak olduğunu bile bile- ni’metlerine şükretmeyen- düşünen varlık insân olabilir mi? Aldığımız nefesi- içtiğimiz suyu- rızkımızı temin ettiren- mülkünde yaşatan- hayat veren Allah(CC)’a şükretmeyen bir can- insân olabilir mi diye düşünmek âbes mi olur? Maaşınızı (ücretinizi) ödemeyen patronun yanında işçi olarak ne kadar çalışırsınız? Size hizmet etmeyen- yan gelip yatan bir çalışanınıza(") ne kadar tahâmmül edebilirsiniz? Fabrikanızı teslim ettiğiniz Müdürünüzün- fabrikayı sizin amacınıza değil- kendi istek ve arzularına göre çalıştırması- başka amaçlarla kullanmasına izin verir- rızâ gösterir misiniz? Trafik kurallarını hiçe sayıp- ters yönde gider- tüm kuralları ihlâl ederseniz (eden olursa)- kuralsızlığınız cezasız kalır mı? Ya da ihlâl edenlere tepki vermez veya uyarmaz mısınız? Tüm bunları yapanın hepsi de aslında bizzat biziz" Allah(CC)’a karşı kûllûk vazifesi gereği Şükretmemek- Hâmd etmemek" Buna rağmen yine de hayatını idâme ettirmek. … Neyle izâh edilebilirse- siz adlandırın" Yeryüzü Büyük Bir Ni’met Sofrası Râmâzân!ı Şerifte Tutulan Oruç ile bir kez daha müşâhâde etmeye başlandı ki- yeryüzü insanoğlu ve diğer yarâtılanlar için hazırlanmış- tânzim edilmiş mükellef bir nimet sofrasıdır. (Kur’ân!I Âzimûşşânda “MÂİDE” (SOFRA) Sûresi’nin varlığını da hatırlayalım.) Bakıldığında gözlerin şaşı kaldığı- tââccüp ettiği muhteşem yeryüzü sofrası- Allah (CC)’ın eşsiz bir surette nî’metlendirmesi- tâkdir edilmesi gerektiğini- ancak Râmâzân’dan Râmâzân’a Oruç tutuğumuz da- aç – susuz kaldığımızda aklımıza gelip tefekkür ediyorsak; bilmeliyiz ki- diğer zamanlarda- açların- yokluk – sefâlet içinde hayat sürmeye çalışanların hâllerini- hâtırlarını düşünmeyenlerden olmuşuz. Onlara yardım etmek- paylaşmak- dertlerine çözüm üretmek- Allah û Zülcelâl ve Tekâddes Hâzretlerine şükretmek demektir. Allah(CC)’ın kâdir kıymetini bilmektir. Sadece aç kalmak için oruç tutulmadığını- yokluğu – açlığı – susuzluğu- nefse tahâkküm etmeye vesile olsun diye Oruç’un farz kılındığını bilen ve idrâk edenler- şunu da çok çok iyi biliyorlardır. Râmâzân!ı Şerifte- Mü’min ve Mü’mineler- tüm insânlar- Kâinât Sultânı’nın ziyâfetine – sofrasına dâ’vetli olduklarını. Oruç ile Cenâb!ı Hâkk’ın Rûbûbiyet sıfâtına ittibâ ediyor- sessizlik içinde- boyun eğerek- İlâhî dâ’vet nidâsını bekleyerek- tam bir hûşû ile ibâdet hükmünde itâât eden Mü’minler şefkât ve Merhâmete düçâr olmaktadırlar. İşte bu yüksek şeref ve mükâfata- insân- ancak “ORUÇ” ile nâil oluyor. Oruç Olmazsa- Aç ve Yoksul Olanların Şefkâte Muhtaç Oldukları Anlaşılmazdı Râmâzân!ı Şerif- toplum fertleri arasında yardımlaşmayı sağlaması ve topluma barış ve huzur getirmektedir. İnsân Oruç ile ‘tokun ancak aç kalmakla açın hâlinden anladığı’ bir ibadettir. İnsânların- kazanç ve maîşet açısından birbirinden farklı yaratıldığını- kimi insanın fâkir- kiminin de zengin kılındığını- her hâlûkârda- her kısım insanın imtihânda bulunmaktadır. Zengin- elindeki Allah(cc) vergisi malı/zenginliği- doğru ve faydalı yerlere harcayıp harcamadığından ve bu mal ile etrafındaki ihtiyaç sahiplerine yardımcı olup olmadığından sorumludur. Şüphesiz fâkir de her şeye rağmen Allah’a isyân etmemekten- hâline râzı olmaktan- sâbrlı olmaktan ve her türlü dünya sıkıntısından Allah’a sığınarak- sıkıntısını aşmak için mümkün mertebe- çaba sârf etmekten sorumludur. Fâkr û Zârûrete Düşmüş- Kendisini İnsânlardan Gizleyenler   ( لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لاَ يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ ﴿٢٧٣﴾ ) “Lil fukârâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestâtîûne darben fîl ardî- yahsebuhumul câhilu agniyâe minet teâffuf(teâffufi)- ta’rifuhum bi sîmâhum- lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ(ilhâfen)- ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun).” (Kendilerini Allah yoluna adadıklarından seyahat ve ticârete imkân bulamayan yoksullara verin. Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır. Kendilerini simâlarından tanırsın. Onlar insânlara asla el açmazlar. Hâyr için yaptığınız her harcamayı Allah hakkıyla bilmektedir.) (Bâkârâ Sûresi 273. Âyet) buyurarak övdüğü- fakir oldukları halde insanlar içinde zengin gibi dolaşan ve hallerini bildirmeyen insanların hallerinden bahsediliyor- Kur’ân!ı Âzimûşşân’da. Âyet!i Celile’de açık seçik ifâde edilen- böyle aç- muhtaç- ancak insânlardan müstâğni kalan fâkirler ve yoksullar bulunmalı ve onlara el uzatmalıdır. Allah(CC)’ın net ve açık emri bu. İnsan- kendisi tok olunca herkesi tok zannediyor. Açın halinden anlamıyor- yokluğu bilmiyor- yoksulluğu tâkdir etmiyor. Açlığın ne çekilmez- ne dayanılmaz- ne tâhâmmül edilmez şey olduğunun farkına varamıyor- belki Oruç olmazsa bu hiçte hatırlanmayacaktır. Şayet Râmâzân!ı Şerif ve “ORUÇ” olmazsa- nefsine ve zevkine düşkün çok zenginler- açlığın!fâkirliğin elem ve îstırâp verici olduğunu bilmedikleri gibi- aç ve yoksul olanların ne kadar şefkâte muhtaç olduklarını da anlayamayacaklardır. Oysa açlığı tanıdığı zaman- fâkirin- fûkâranın halini anlıyor- elinden geldiğince yardım etmenin mühim bir insânlık görevi olduğunu hissediyor- buna kendini mecbur âddediyor- yaptığını içinden- özünden- hâlisâne ve sırf Allah(cc)’ın rîzâsı için yapıyor. İmkânı varken başkasına yardımcı olmayan bir insan- kendinden aşağılara el uzatmamış- elinden tutmamış- sıkıntılarına omuz vermemiş. Açın ve yoksulun haliyle hâllenmemiş- hallerini bilmemiş- diliyle şükretmesinin bir kıymeti yok" Allah’ın verdiklerine karşı hâkîkî şükür- elindeki imkânından başkasına vermektir (yardım etmektir.) Peygamber Efendimiz (SAV)- Cenâb!ı Hâkk’ın şöyle buyurduğunu beyan ediyor; “Sen başkasına ver ki- Ben de sana vereyim"” (Câmiû’s!Sağîr- 3/1275) Hâdis!i Şerif; “Râmâzân gelip- gittiği halde- günâhları affedilmemiş olan insânın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana sâlât okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün"”  (Tîrmizî-  (3539) Ve Râsûlullah (SAV) Efendimiz: “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.” Buyurmuştur. (27 Nisan 2020)
Ekleme Tarihi: 27 Nisan 2020 - Pazartesi

Korona Günlerinde Oruçlu Olmak

Corona Günlerinde Oruçlu Olmak   Oruç; Aç Kalmak Değil Açın Halini Anlamaktır   Oruç’tan maksat (murâd edilen) aç kalınması değil- açın halinin anlaşılmasıdır. Oruç’un hikmetlerini aktarmaya çalışırken dikkât çekmek istediğimiz gibi- insânların kıt’âlara ayrıştırılması istenmediği gibi- aç kalmaya mecbur bırakılmaları da istenmemiştir. Pir Sultân Âbdâl’ın- “Demiri demirle dövdüler- biri sıcak biri soğuktu. İnsanı insanla kırdılar- biri aç biri toktu"” ifadesinde olduğu gibi. Râmâzân!ı Şerif’te tutulan Oruç hikmeti ile bu ifâde belli bir süreliğine olsa da- kâdükleşiyor en azından. Corona Virüs etkisi ile bu yıl Râmâzân Ây’ına- genellikle (30 Büyükşehir ve Zonguldak ilinde sokağa çıkma yasağı nedeniyle) evlere hapsedilmiş olarak girmiş olduk. Bu Salgın (pandemi) nedeniyle- işsiz kalan- işinden olan- yaş ( 65 ve !20) hâddi nedeniyle sokağa çıkmaları yasak olanlar- Âile geçimlerini sağlıyorlar veya katkı veriyorlarsa onlar için hepimizden daha zor olmuştur- Râmâzân"   Bu nedenledir ki- içinde bulunduğumuz Râmâzân Ây’ında- yardım- destek- fitre- Zekât- kumanya gibi desteklerde- önceliğimiz- ülkemizdeki işsiz kalan- gündelik geçimlerini temin etmekte zorlanan işçiler- gelirini kazanamaz hale gelenler- eşi asker ve kâder mâhkûmu(") diye tanımlanan mâhpûs damlarında olanlar- yetim Âileleri ile evinden çıkamayan yaşlı ve kronik hastalara olmalıdır. Yaşanan bu salgın ve de zorlu günlerde en çok zarar gören Âile kurumunu ayakta tutmak öncelikler arasında ilk sıraya oturtulmalıdır...   Şükür Oruç özde sâbr olsa da- aynı zamanda şükürdür de. Çünkü özellikle oruç ile kavramaya başladığımız- idrâk ettiğimizi düşündüğümüz.  Cenâb!ı Hâkk’ın Rûbûbiyet sıfatı ile boş çevrilmeyen eller- yol gözlemeyen gözler- şefkât ile kucaklanmalar (ki ne yazık ki Salgın nedeniyle insanlar değil kucaklaşmak- tokalaşamaz hale geldiler. Özellikle Sağlık çalışanları gibi salgınla mücâdelede ön saflarda olanlar- evlerine gidemez- çocukları- Âileleri ile görüşemez duruma gelmişlerdir) bunu kıymet ve değerini bir kez daha ve ziyâdesiyle hatırlatan Allah(CC)’a şükre dönüşüyor- hâmd ediliyor. Bir hayat düşünün ki Şükürsüz mümkün müdür diye" Hemen- önce- bir empâti yapalım- sonra dönelim- konumuza kaldığımız yerden devam edelim- inşallah. Ev ahalisi için çalışan- kazanan- iş yapan- evini – barkını temizleyen- çoluk – çocuğun iâşesini hazırlayıp sunan- eş – anne – baba. Tüm bunların akâbinde- hizmet ettiklerinden teşekkür (ŞÜKÜR) beklerken- bir de mütemâdiyen yapılan iyiliklere – hizmetlere – ikrâmlara karşı nânkörlük görse- insan buna ne kadar sâbredebilir? Aynı hizmeti- ikrâmı- hoşgörüyü- tahâmmülü gösterebilir ki? İşte insânoğlu tıpkı böylesine nânkörlüğü genellikle ziyâdesiyle yapıyor ve yine de nânkörlük gösterdiği mülk sahibinden nimetleniyor- suyunu- havasını kullanıyor- dilediğince istediği gibi hareket ediyor da her türlü imkânı sağlayan ve yaşantısını akâmete uğratmayana- hiçbir bedel ödemediği gibi- “Şükrü” de çok görüyor ve nânkörlük yapmaktan vazgeçmiyor. Hâlbuki biz- her şey için ama istinasız- isteğimizi- ihtiyacımızı karşılayan- dertlerimize dermân olan- türlü entrikâlarımıza rağmen duâ edip tâlepte bulunduğumuz- acımızda – kederimizde İnâyet istediğimiz- karşılık aldığımız Yüce Allah(CC)’a karşı (istenilen) sadece “Şükür” borcumuzu dahi edâ etmekten imtinâ ediyoruz. Nimetlerin Kıymetini Bilmek Mübârek Râmâzân!ı Şerif Ây’ında tutulan “ORUÇ” ile Allah(CC)- Rezzâk- Râhman- Râhîm- vs. Esmâları ile verdikleri (belki daha önce aleyhinde çok şey söylediğimiz) ni’metlerinden belirli – kısa bir süre el etek çekince- kıymetlerini nasıl da- çok daha iyi biliyor ve anlıyoruz" Anlıyoruz ki- Allah(CC)’ın ni’metlerine ne kadar da çok muhtaçmışız. Ateşin odunu yaktığı- suların kirleri temizlediği gibi- günâhlarımızdan arındığımızı hissedercesine- Ekmek –su – aş isteyen midemizin isyânkârlığına aldırış etmeden iftar vaktini bekliyor ve önümüzde duran ni’metlere dahi el süremeden sâbrediyor- Yârâdan’a şükrediyoruz. Evet- ekmeksiz- aç – susuz yaşayamayacağımızı anladığımız- ciğerlerimizin susuzluktan kavrulduğu bir ortamda- nimetlerini vermezse yaşayamayacağımız- bu kadar ayân beyan ortaya çıkarken- Allah(CC)’a Şükretmemek düşünülebilir mi? Oruç tutmaktaki gâyenin insanları aç bırakmak değil- açların hâlini anlatmak olduğunu bile bile- ni’metlerine şükretmeyen- düşünen varlık insân olabilir mi? Aldığımız nefesi- içtiğimiz suyu- rızkımızı temin ettiren- mülkünde yaşatan- hayat veren Allah(CC)’a şükretmeyen bir can- insân olabilir mi diye düşünmek âbes mi olur? Maaşınızı (ücretinizi) ödemeyen patronun yanında işçi olarak ne kadar çalışırsınız? Size hizmet etmeyen- yan gelip yatan bir çalışanınıza(") ne kadar tahâmmül edebilirsiniz? Fabrikanızı teslim ettiğiniz Müdürünüzün- fabrikayı sizin amacınıza değil- kendi istek ve arzularına göre çalıştırması- başka amaçlarla kullanmasına izin verir- rızâ gösterir misiniz? Trafik kurallarını hiçe sayıp- ters yönde gider- tüm kuralları ihlâl ederseniz (eden olursa)- kuralsızlığınız cezasız kalır mı? Ya da ihlâl edenlere tepki vermez veya uyarmaz mısınız? Tüm bunları yapanın hepsi de aslında bizzat biziz" Allah(CC)’a karşı kûllûk vazifesi gereği Şükretmemek- Hâmd etmemek" Buna rağmen yine de hayatını idâme ettirmek. … Neyle izâh edilebilirse- siz adlandırın" Yeryüzü Büyük Bir Ni’met Sofrası Râmâzân!ı Şerifte Tutulan Oruç ile bir kez daha müşâhâde etmeye başlandı ki- yeryüzü insanoğlu ve diğer yarâtılanlar için hazırlanmış- tânzim edilmiş mükellef bir nimet sofrasıdır. (Kur’ân!I Âzimûşşânda “MÂİDE” (SOFRA) Sûresi’nin varlığını da hatırlayalım.) Bakıldığında gözlerin şaşı kaldığı- tââccüp ettiği muhteşem yeryüzü sofrası- Allah (CC)’ın eşsiz bir surette nî’metlendirmesi- tâkdir edilmesi gerektiğini- ancak Râmâzân’dan Râmâzân’a Oruç tutuğumuz da- aç – susuz kaldığımızda aklımıza gelip tefekkür ediyorsak; bilmeliyiz ki- diğer zamanlarda- açların- yokluk – sefâlet içinde hayat sürmeye çalışanların hâllerini- hâtırlarını düşünmeyenlerden olmuşuz. Onlara yardım etmek- paylaşmak- dertlerine çözüm üretmek- Allah û Zülcelâl ve Tekâddes Hâzretlerine şükretmek demektir. Allah(CC)’ın kâdir kıymetini bilmektir. Sadece aç kalmak için oruç tutulmadığını- yokluğu – açlığı – susuzluğu- nefse tahâkküm etmeye vesile olsun diye Oruç’un farz kılındığını bilen ve idrâk edenler- şunu da çok çok iyi biliyorlardır. Râmâzân!ı Şerifte- Mü’min ve Mü’mineler- tüm insânlar- Kâinât Sultânı’nın ziyâfetine – sofrasına dâ’vetli olduklarını. Oruç ile Cenâb!ı Hâkk’ın Rûbûbiyet sıfâtına ittibâ ediyor- sessizlik içinde- boyun eğerek- İlâhî dâ’vet nidâsını bekleyerek- tam bir hûşû ile ibâdet hükmünde itâât eden Mü’minler şefkât ve Merhâmete düçâr olmaktadırlar. İşte bu yüksek şeref ve mükâfata- insân- ancak “ORUÇ” ile nâil oluyor. Oruç Olmazsa- Aç ve Yoksul Olanların Şefkâte Muhtaç Oldukları Anlaşılmazdı Râmâzân!ı Şerif- toplum fertleri arasında yardımlaşmayı sağlaması ve topluma barış ve huzur getirmektedir. İnsân Oruç ile ‘tokun ancak aç kalmakla açın hâlinden anladığı’ bir ibadettir. İnsânların- kazanç ve maîşet açısından birbirinden farklı yaratıldığını- kimi insanın fâkir- kiminin de zengin kılındığını- her hâlûkârda- her kısım insanın imtihânda bulunmaktadır. Zengin- elindeki Allah(cc) vergisi malı/zenginliği- doğru ve faydalı yerlere harcayıp harcamadığından ve bu mal ile etrafındaki ihtiyaç sahiplerine yardımcı olup olmadığından sorumludur. Şüphesiz fâkir de her şeye rağmen Allah’a isyân etmemekten- hâline râzı olmaktan- sâbrlı olmaktan ve her türlü dünya sıkıntısından Allah’a sığınarak- sıkıntısını aşmak için mümkün mertebe- çaba sârf etmekten sorumludur. Fâkr û Zârûrete Düşmüş- Kendisini İnsânlardan Gizleyenler   ( لِلْفُقَرَاء الَّذِينَ أُحصِرُواْ فِي سَبِيلِ اللّهِ لاَ يَسْتَطِيعُونَ ضَرْبًا فِي الأَرْضِ يَحْسَبُهُمُ الْجَاهِلُ أَغْنِيَاء مِنَ التَّعَفُّفِ تَعْرِفُهُم بِسِيمَاهُمْ لاَ يَسْأَلُونَ النَّاسَ إِلْحَافًا وَمَا تُنفِقُواْ مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ ﴿٢٧٣﴾ ) “Lil fukârâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestâtîûne darben fîl ardî- yahsebuhumul câhilu agniyâe minet teâffuf(teâffufi)- ta’rifuhum bi sîmâhum- lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ(ilhâfen)- ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun).” (Kendilerini Allah yoluna adadıklarından seyahat ve ticârete imkân bulamayan yoksullara verin. Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır. Kendilerini simâlarından tanırsın. Onlar insânlara asla el açmazlar. Hâyr için yaptığınız her harcamayı Allah hakkıyla bilmektedir.) (Bâkârâ Sûresi 273. Âyet) buyurarak övdüğü- fakir oldukları halde insanlar içinde zengin gibi dolaşan ve hallerini bildirmeyen insanların hallerinden bahsediliyor- Kur’ân!ı Âzimûşşân’da. Âyet!i Celile’de açık seçik ifâde edilen- böyle aç- muhtaç- ancak insânlardan müstâğni kalan fâkirler ve yoksullar bulunmalı ve onlara el uzatmalıdır. Allah(CC)’ın net ve açık emri bu. İnsan- kendisi tok olunca herkesi tok zannediyor. Açın halinden anlamıyor- yokluğu bilmiyor- yoksulluğu tâkdir etmiyor. Açlığın ne çekilmez- ne dayanılmaz- ne tâhâmmül edilmez şey olduğunun farkına varamıyor- belki Oruç olmazsa bu hiçte hatırlanmayacaktır. Şayet Râmâzân!ı Şerif ve “ORUÇ” olmazsa- nefsine ve zevkine düşkün çok zenginler- açlığın!fâkirliğin elem ve îstırâp verici olduğunu bilmedikleri gibi- aç ve yoksul olanların ne kadar şefkâte muhtaç olduklarını da anlayamayacaklardır. Oysa açlığı tanıdığı zaman- fâkirin- fûkâranın halini anlıyor- elinden geldiğince yardım etmenin mühim bir insânlık görevi olduğunu hissediyor- buna kendini mecbur âddediyor- yaptığını içinden- özünden- hâlisâne ve sırf Allah(cc)’ın rîzâsı için yapıyor. İmkânı varken başkasına yardımcı olmayan bir insan- kendinden aşağılara el uzatmamış- elinden tutmamış- sıkıntılarına omuz vermemiş. Açın ve yoksulun haliyle hâllenmemiş- hallerini bilmemiş- diliyle şükretmesinin bir kıymeti yok" Allah’ın verdiklerine karşı hâkîkî şükür- elindeki imkânından başkasına vermektir (yardım etmektir.) Peygamber Efendimiz (SAV)- Cenâb!ı Hâkk’ın şöyle buyurduğunu beyan ediyor; “Sen başkasına ver ki- Ben de sana vereyim"” (Câmiû’s!Sağîr- 3/1275) Hâdis!i Şerif; “Râmâzân gelip- gittiği halde- günâhları affedilmemiş olan insânın burnu sürtülsün. Anne ve babasına veya bunlardan birine yetişip de onlar sayesinde cennete girmeyen kimsenin de burnu sürtülsün. Ben yanında zikredildiğim zaman bana sâlât okumayan kimsesinin de burnu sürtülsün"”  (Tîrmizî-  (3539) Ve Râsûlullah (SAV) Efendimiz: “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız.” Buyurmuştur. (27 Nisan 2020)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri

siyahbet