Kahve Kitap
Mustafa BAYGIN
Köşe Yazarı
Mustafa BAYGIN
 

EŞREFİ MAHLÛK YOLUNDA İFLASIN EŞİĞİNE GELDİK

 Sevgili okurlarım, yaşadığımız çağda yazamamak yazmaktan çok daha zor olmasına rağmen, özellikle problem çokluğundan, neyi yazıp yazmama noktasında haddinden fazla zorlanınca, zor olanı başarıp yazamaz hale geliyoruz. Neden mi, hangi meseleyi yazarsak yazalım, yaz(a)madıklarımızın yazdıklarımızdan çok daha önemli olduğundan dem vuruluyor, bu konuda da okuyucularımız olan sizler haklı olarak sitayişte bulunabiliyorsunuz. Evet, neyi nasıl, ne zaman yazacağımıza karar verirken, göz önünde, toplumun bilmesi gerekirken bilmedikleri veya en az duydukları konulara ağırlık vermeyi tercih ederiz, önem sırasına dikkat ederek. Kıymetli Olanın Düşmanı Çoktur Yerelde, genelde, ulusalda, dünyada olup biten hemen her şeyde insan olarak merak ettiğimiz, ilgi duyduğumuz konular mutlaka vardır, kimimizi de alakadar etmeyen meseleler olarak umursamaz halde davranırız. Biz yurt olarak, millet olarak, coğrafi ve stratejik olarak kıymetli bir konumda olunca, üzerimizde oynanan oyunlar da oldukça fazla oluyor. Yani kıymetimizdendir, ki düşmanımız da çoktur. Bizi, öncelikle imânî, itikâdî, felsefi ve insani açıdan iflasın eşiğine getirecek çalışmaların içine çekip, özümüzü unutup, gerçeklerle değil sanalla uğraşmamız için planlar kurularak, kendimizden geçmemizi isteyenler emellerine ulaşmak üzere gibiler. Biz, bize hizmet etmekten vaz geçirilip, birçok cihetle başkalarına hizmet etmeye matuf bırakılınca, gün geçtikçe her cihetten iflasın eşiğine gelmekteyiz. Millet olarak, ülke olarak, bizi bizden soğutarak, bir birimize olan muhabbetlerimizi yok ederek, sevgide, inançta, ahlâkta, adalette, ticarette; bizi, coğrafyamızı çoraklaştırmaya çalışanlar, kalplerimizde imânî, itikadı, inancı öldürmeye, adeta susuz kalan çiçek gibi soldurmaya çalışmakta ve bu noktada da ne yazık ki sonuç elde etmektedirler. Emtiasız kalan tüccar gibi, gıdasız bırakılan kalpler, duygusuzlaştırılan vicdanlarda iflas etmekle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu milletin, devletin, coğrafyanın çok çok kıymetli olduğunu bilenler, bunun kıymetini bizlerden saklayarak, adeta asırlardır peşimize, uğursuz, arsız, dost postuna büründürülmüş şeytani düşünceli arkadaşlarla, sahte felsefi safsatalarla ve daha nice bilinmeyen düşmanlarla içimizde sürekli arızalar çıkarttırıyorlar. Ağacın gövdesine, çürütülmek maksadıyla, kurt enjekte ediyorlar.  Etrafımızda dönen dolaplara bakınca görüp anlamamak imkânsız. Özellikle Müslüman kimliği ile uğraşanlar, bu coğrafyada yaşayanları, asırlardır, yok etmek için uğraş vermektedirler. Kelime-i tevhidi yok etmek için, kalplerin ve vicdanların zehirlenmesi ile işe başlayanlar, son çeyrek asırdan fazla bir zamandır (şiddetin dozunu arttırarak) Müslümanları Müslümanlara kırdırarak milletin/ümmetin her cihette iflasını sağlamaya çalışmaktadırlar. Millet olarak önümüze atılan, gözümüzün önüne sürülen, ekranlara taşınan, oyalanmamız, algıda yanılmamız için, değil perdenin gerisindekileri, perde önünde, burnumuzun dibinde olanları, yaşananları anlamamamız için aklımızla, kalbimizle, inancımızla, vicdanımızla oynayarak iflas etme noktasına getirilerek, elimizdeki en kıymetlilerimiz alınmaya çalışılmaktadır. Kıymetli olanlara sahip olmamız düşmanlarımızın çoğalmasına neden olurken, düşmanlara katkı verenlerin de kalplerindeki imanların zayıflatılarak üzerimize salındıkları unutulmasın ve göz ardı edilmesin. İnanç ve iman boyutu ile iflasın eşiğine getirilen nefisten her şey beklenir.   “Belhûm Edall” Sözün özü, Kur’ân-ı Azimüşşan’da insan, “Eşrefi Mahlûk”,  “Ahsen-i Takvîm”  olarak anlatıldığı gibi, “Belhûm Edall” olarak da zikredilir. Fert ve toplumda, kemâl (Kâmillik, olgunluk, erginlik, daha değerli)  ve zevâl (Zâil olma, sona erme), her kalbin terakkî (ilerleme/yükselme) ve tedennisine (gerileme / daha kötü bir duruma düşme) bağlıdır. Rûhâniyet ile dolu kalplerde; güzel ahlâk, amel-i sâlih ve güzel haller zuhûr (baş göstermek, görünmek) eder. Böylece kul “Ahsen-i Takvîm”, yani en güzel seviyeye ulaşır. Nefsâniyet (nefsini çok beğenmişlik, gizli düşmanlık, kin, garez) ile dolu kalplerde ise; küfür, şirk, kötü huy, şehvet ve vesvese bulunur. Bu durumda kalp, yaratılış gâyesinin zıddına döner ve körelir. Böyle bir kalbe sahip olanlar “Belhûm Edall”, yani hayvandan daha aşağı bir hale düşerler. Nihayet Kur’ân Âyet’i kerimesinde; “Andolsun ki biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu (kendi iradeleri ile hak edeceklerinden) cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, bunlarla idrâk etmezler (anlayış, kavrayış, akıl erdirmek); gözleri vardır, bunlarla görmezler; kulakları vardır, bunlarla işitmezler! İşte onlar, hayvanlar gibidir; hattâ daha da aşağıdırlar. İşte onlar, gâfillerin ta kendileridir.” (A’râf 179) “Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.” (A’râf 179) (Y.Nuri Öztürk)    (Alın teri ile bir şeyler elde edilemeyecek, âkıl teri ile sonuç alınabilecek zamanda olduğumuz bilinmelidir.(MB))
Ekleme Tarihi: 23 Kasım 2014 - Pazar

EŞREFİ MAHLÛK YOLUNDA İFLASIN EŞİĞİNE GELDİK

 Sevgili okurlarım, yaşadığımız çağda yazamamak yazmaktan çok daha zor olmasına rağmen, özellikle problem çokluğundan, neyi yazıp yazmama noktasında haddinden fazla zorlanınca, zor olanı başarıp yazamaz hale geliyoruz.

Neden mi, hangi meseleyi yazarsak yazalım, yaz(a)madıklarımızın yazdıklarımızdan çok daha önemli olduğundan dem vuruluyor, bu konuda da okuyucularımız olan sizler haklı olarak sitayişte bulunabiliyorsunuz.

Evet, neyi nasıl, ne zaman yazacağımıza karar verirken, göz önünde, toplumun bilmesi gerekirken bilmedikleri veya en az duydukları konulara ağırlık vermeyi tercih ederiz, önem sırasına dikkat ederek.

Kıymetli Olanın Düşmanı Çoktur

Yerelde, genelde, ulusalda, dünyada olup biten hemen her şeyde insan olarak merak ettiğimiz, ilgi duyduğumuz konular mutlaka vardır, kimimizi de alakadar etmeyen meseleler olarak umursamaz halde davranırız.

Biz yurt olarak, millet olarak, coğrafi ve stratejik olarak kıymetli bir konumda olunca, üzerimizde oynanan oyunlar da oldukça fazla oluyor.

Yani kıymetimizdendir, ki düşmanımız da çoktur.

Bizi, öncelikle imânî, itikâdî, felsefi ve insani açıdan iflasın eşiğine getirecek çalışmaların içine çekip, özümüzü unutup, gerçeklerle değil sanalla uğraşmamız için planlar kurularak, kendimizden geçmemizi isteyenler emellerine ulaşmak üzere gibiler.

Biz, bize hizmet etmekten vaz geçirilip, birçok cihetle başkalarına hizmet etmeye matuf bırakılınca, gün geçtikçe her cihetten iflasın eşiğine gelmekteyiz.

Millet olarak, ülke olarak, bizi bizden soğutarak, bir birimize olan muhabbetlerimizi yok ederek, sevgide, inançta, ahlâkta, adalette, ticarette; bizi, coğrafyamızı çoraklaştırmaya çalışanlar, kalplerimizde imânî, itikadı, inancı öldürmeye, adeta susuz kalan çiçek gibi soldurmaya çalışmakta ve bu noktada da ne yazık ki sonuç elde etmektedirler.

Emtiasız kalan tüccar gibi, gıdasız bırakılan kalpler, duygusuzlaştırılan vicdanlarda iflas etmekle karşı karşıya kalmaktadırlar.

Bu milletin, devletin, coğrafyanın çok çok kıymetli olduğunu bilenler, bunun kıymetini bizlerden saklayarak, adeta asırlardır peşimize, uğursuz, arsız, dost postuna büründürülmüş şeytani düşünceli arkadaşlarla, sahte felsefi safsatalarla ve daha nice bilinmeyen düşmanlarla içimizde sürekli arızalar çıkarttırıyorlar. Ağacın gövdesine, çürütülmek maksadıyla, kurt enjekte ediyorlar.

 Etrafımızda dönen dolaplara bakınca görüp anlamamak imkânsız.

Özellikle Müslüman kimliği ile uğraşanlar, bu coğrafyada yaşayanları, asırlardır, yok etmek için uğraş vermektedirler.

Kelime-i tevhidi yok etmek için, kalplerin ve vicdanların zehirlenmesi ile işe başlayanlar, son çeyrek asırdan fazla bir zamandır (şiddetin dozunu arttırarak) Müslümanları Müslümanlara kırdırarak milletin/ümmetin her cihette iflasını sağlamaya çalışmaktadırlar.

Millet olarak önümüze atılan, gözümüzün önüne sürülen, ekranlara taşınan, oyalanmamız, algıda yanılmamız için, değil perdenin gerisindekileri, perde önünde, burnumuzun dibinde olanları, yaşananları anlamamamız için aklımızla, kalbimizle, inancımızla, vicdanımızla oynayarak iflas etme noktasına getirilerek, elimizdeki en kıymetlilerimiz alınmaya çalışılmaktadır.

Kıymetli olanlara sahip olmamız düşmanlarımızın çoğalmasına neden olurken, düşmanlara katkı verenlerin de kalplerindeki imanların zayıflatılarak üzerimize salındıkları unutulmasın ve göz ardı edilmesin.

İnanç ve iman boyutu ile iflasın eşiğine getirilen nefisten her şey beklenir.

 

“Belhûm Edall”

Sözün özü, Kur’ân-ı Azimüşşan’da insan, “Eşrefi Mahlûk”,  “Ahsen-i Takvîm”  olarak anlatıldığı gibi, “Belhûm Edall” olarak da zikredilir.

Fert ve toplumda, kemâl (Kâmillik, olgunluk, erginlik, daha değerli)  ve zevâl (Zâil olma, sona erme), her kalbin terakkî (ilerleme/yükselme) ve tedennisine (gerileme / daha kötü bir duruma düşme) bağlıdır. Rûhâniyet ile dolu kalplerde; güzel ahlâk, amel-i sâlih ve güzel haller zuhûr (baş göstermek, görünmek) eder. Böylece kul “Ahsen-i Takvîm”, yani en güzel seviyeye ulaşır.

Nefsâniyet (nefsini çok beğenmişlik, gizli düşmanlık, kin, garez) ile dolu kalplerde ise; küfür, şirk, kötü huy, şehvet ve vesvese bulunur. Bu durumda kalp, yaratılış gâyesinin zıddına döner ve körelir. Böyle bir kalbe sahip olanlar “Belhûm Edall”, yani hayvandan daha aşağı bir hale düşerler.

Nihayet Kur’ân Âyet’i kerimesinde; “Andolsun ki biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu (kendi iradeleri ile hak edeceklerinden) cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, bunlarla idrâk etmezler (anlayış, kavrayış, akıl erdirmek); gözleri vardır, bunlarla görmezler; kulakları vardır, bunlarla işitmezler! İşte onlar, hayvanlar gibidir; hattâ daha da aşağıdırlar. İşte onlar, gâfillerin ta kendileridir.” (A’râf 179)

“Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar.” (A’râf 179) (Y.Nuri Öztürk)

 

 (Alın teri ile bir şeyler elde edilemeyecek, âkıl teri ile sonuç alınabilecek zamanda olduğumuz bilinmelidir.(MB))

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri

siyahbet