İslâm, ne bir cinsin diğerine üstünlüğünü ne de aralarında her yönden tam bir eşitlik bulunduğunu benimser. İslâmî anlayışa göre her cinsin kendine has ve diğerinde bulunmayan bazı özellikleri vardır; dolayısıyla cinsler karşılıklı olarak birbirini tamamlar. Cinsiyetler arasında bir bütünleşme ve tamamlayıcılık söz konusudur, herhangi bir rekabet söz konusu değildir. İslâm, cinsiyetlerin birbiriyle çatışan değil, birbirini bütünleyen özellikler olduğunu gösteren bir insanlık düzeni getirmiştir. İslâm; aile düzeni, erkek ve kadının mümkün olan en üst seviye, kendi cinsî, rollerinin gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmesine dinî bir anlam kazandırmıştır.
İSLAM'A GÖRE KADIN ERKEK ARASINDA AYRIM VAR MIDIR?
Cinsiyet farklılığı ve bu farktan doğan her şey ârızî olmayıp aksine hayatın devamı, sürekliliği ve düzeni için zaruridir. İslâm'a göre, insan olmaları bakımından kadın ve erkek arasında herhangi bir ayırım söz konusu değildir; her ikisi de insan cinsine dâhil olmaları bakımından eşittirler. Kur'ân-ı Kerîm'de insanlar arasında bilgi ve takvâ dışında bir derecelenmeye yer verilmediğini;
Hucurât 49/13; “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.”
Zümer 39/9; “(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.”
Yapılan iyi işlerin karşılığının erkek-kadın ayırımı gözetilmeksizin aynı ölçülerde verileceği bildirilir.
Nahl 16/97; “Erkek veya kadın, kim Mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.”
Ahzâb 33/35; Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, Mü’min erkeklerle Mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
Arap toplumundaki kadın cinsiyetini aşağılayıcı anlayış ve uygulamalar da şiddetle eleştirilip reddedilir.
Nisâ 4/124; “Mü’min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”
En'âm 6/140; “Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir.”
Nahl 16/58-59; “Onlardan biri, kız ile müjdelendiği zaman içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen kötü müjde (!) yüzünden halktan gizlenir. Şimdi onu, aşağılanmış olarak yanında tutacak mı, yoksa toprağa mı gömecek? Bak, ne kötü hüküm veriyorlar!”
Zuhruf 43/17; “Onlardan biri, Rahmân’a örnek kıldığı (isnad ettiği kız çocuğu) ile müjdelendiği zaman, öfkesinden yüzü simsiyah kesilir.” Tekvîr 81/8-9; “Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman” ayetleriyle ortaya koymuştur.
ESKİ BATI’DA KADIN
Batı geleneği kadını “insan” olarak görmüyordu. Fransa gibi günümüz Avrupa’sına kendilerince eşitliği, özgürlüğü, laikliği aynı zamanda kadınlara karşı nazik, anlayışlı ve hoşgörülü bir toplum olmakla övünen bir milletin, kadınlar üzerine söylenmiş atasözleri çokta hoş değil.
Örneğin; “Şeytanın yapamadığını kadın yapar”
“Kadın vücudunun üstündeki baş, şeytanın başıdır”
“Kadın şeytandan beterdir...”
“Kadın bir örümcektir...”
“Karısı olanın arısı var demektir, ne zaman sokacağı belli olmaz...”
“Kadın zarurî bir baş belâsıdır...”
“Horozun karşısında tavuk ötmemelidir...” (Erkek konuşmalı, kadın susmalı anlamında)
“Kadın takvim gibidir: Ancak bir yıl işe yarar...”
“Kadın erkeğin sabunudur...” (Kirini temizler anlamında)
“Kadın dili kesilse bile susmaz...”
“Kadınların hepsi ikiyüzlüdür...”
Feminizm batı toplumunun içinde nevşü nema bulmuştur lakin o günkü içtimai keyfiyeti bunu cebretmiştir yani daha açık ifade ile batı toplumunun kadını aşağılaması, ataerkil bir toplum olması kadınların örgütlenmesine sebep olmuştur.
Günümüz çağdaş Avrupa’sında durum çok farlı değil kadını hâlâ insan olarak göremiyor da meta olarak görüyor. Filmler, diziler, reklamlar, lansmanlar vs. kadın bedenini teşhir ediyor, onun üzerinden bir rant var yani hala ataerkil bir anlayış...
Arap toplumundaki kadın cinsiyetini aşağılayıcı anlayış ve uygulamaları da şiddetle eleştiren İslam, bugün batının içinden zuhur eden feminizmi de şiddetle reddeder.
Aslında, İslam eski Arap toplumunun da, eski ve yeni Avrupa’nın da kadına bakış perspektifini, eşitlik, özgürlük, ataerkil nosyonlarını reddettiği gibi kadim, muasır bütün telakkilerden müstakil bir anlayış ve duyuş getirmiştir, o gün olduğu gibi bugün de İslam’ın söylemleri rahatsız etmiştir, bundan sonrada edecektir. O günkü Mekke müşrikleri yani Mekke’nin kapitalistleri nihayetinde Allaha inanıyorlardı, Allah’ın bir insana vahiy indireceğine, ahiret gününe iman etmiyorlardı. İslam’ın Allah’ın, hayatlarına, fikriyatlarına müdahale ve tanzim etmesini istemiyordu. İslam’ın her konuda olduğu gibi kadın hakkındaki düşünce ve söylemleri; köhne, keşmekeş dimağları yine rahatsız etmiştir.