Halık,masivAllah (Allah dışında herşey) …İslam metafizik geleneği halık ile mahluku betinlerken bir yaratan var,yarattığından farklı/dır der. Bu sebep ile mahluk mabut’tan farklıdır,Allah mahlukatı yaratmıştır ve ihsanda bulunduğu hiç birşeye muhtaç değildir.
Allahın sürekli yaratması ihsanda bulunması Allahtan birşey eksiltmez.
‘’Görmez misiniz ki Allah, göklerde ne var yerde ne varsa hepsini hizmetinize vermiş olup, açık ve gizli, maddî-mânevî tüm nimetlerini üzerinize yağmur gibi yağdırmaktadır? Buna rağmen öyle insanlar var ki, ne doğru bir bilgiye, ne yol gösterici bir rehbere, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışıp durur.’’ Lokman 20
Esas olan soruya ve konuya geçmeden…
Yukarıdaki ayette’’… göklerde ne var yerde ne varsa hepsini hizmetinize verdiği…’’bu ayetin girizgahında tüm kainatı insana emanet ettiği, amade kıldığını belirtir. Halife olan insan ! temsil makamı da diyebiliriz. Müslüman,dünya da maddeyi ciddiye alır Halıkın yarattığı mahluk olma hasebiyle ,lakin paye olarak mutlaklaştırmaz. Dolayısıyla müslüman temsil ettiği makam sebebi ile direk bu dünyayı iskan ve imar ederken, indirek ahiretide iskan ve imar etmiş olur. Sekülerlerin-Sekülerizmin ,kasıtlı olarak öne sürdüğü gibi müslüman dünyayı ciddiye almaz savı tevekkelidir ve hezeyandır.
Platon devlet kitabı girizgahı doğru/doğruluk üzerine diyalektik ile başlar. Platonun bu argümanı isabetlidir lakin makul ve mahsus hissiyatlar ile akıl bir lokasyona nakil edebilir ama mamur edemez,realize etmek istediği herşey statik mekanik ve mahdud’tur, ruh; hayattan izole. Diğer taraftan Farabi ‘’ideal devlet’’ bakıldığında birşeyleri bayındır edilecekse bu göklerden başlar diyerek tasnif ve tasvir eder. Kainatın nizamını okumayan beşerin hayatını imar edemez der. Makul/mahsus üzerinden bir paradiğma oluşturulsa dahi kalıcı ve baki olamayacaktır. ‘’…Allah'ın hayatı ilkin nasıl yoktan var ettiğini, sonra O'nu nasıl tekrar yenilediğini anlamazlar mı?..’’ Ankebut 19. sürekli dinamik ,yoktan varoluş ve yenileniş, statik ve devinimi olmayan birşeylerin yetersiz kalacağı katidir. Metafizik mütalaa üzerinden gerçekleştirilecek her teşekkül daha kavi ve baki olacaktır.Batı’nın buğün düştüğü en büyük paradoks kendini ararken bulduğu sandığı şey kabuk ve formdan ibaret olmasıdır. Batı, İslam grek felsefesinden metafizik diyalektiği ve mülahazaları by-pass ederek aklın vehimde say yapmaktadır.
En büyük zulmü ise revize ederek oluşturduğu sistemi dayatması,kabul edenleri taraf etmeyenleri bertaraf etme gayretidir. Bu jakoben tutum sadece kan, gözyaşı ve umutsuzluk vadetmiştir.
Naturalizim,anahtar kelime belki de fiziksel dünyanın dışında bir gerçekliğe kör… ‘’Onlar manen sağır, dilsiz ve kördür; gerçeğe dönmezler.’’ Bakara 18
Doğanın (Kainat/Evren) içinde tüm varlıklar ile ilişkilerinde çok hoyrat ehemmiyetsiz ,sarf malzeme gibi tüketilen ‘’şey’’ olarak müşahede etmektedirler bu düşünce modelinin bugün dünyayı getirdiği durum çok vahim bir hal üzerinedir.
İslam medeniyet tasavvurunun künhüne vakıf olunduğunda varlıları canlı cansız (şey) diye kategorize etmediğini cansız diye nitelediğimiz varlıklara dahi önem atfettiğini görürüz.’’
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; taş gibi, hatta daha katı (kesildi). Çünkü taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan (kendiliğinden akan) ırmaklar kaynamaktadır, öyleleri vardır ki (kırılıp) yarılır da, ondan sular çıkıp fışkırır, öyleleri de vardır ki Allah korkusuyla (aşağıya) yuvarlanır. Allah (ne tabiattaki olaylardan ne de sizin) yaptıklarınızdan gafil (habersiz) değildir.’’ Ayette geçtiği gibi cansız olarak görülen bir taşın hiçte öyle olmadığı…
“…Sordum sarı çiçeğe,
Niçin benzin sarıdır?
Çiçek der derviş baba,
Ölüm bize yakındır.
Hak lâ ilahe illallah.
Allah lâ ilahe illallah…”
Yunus’un şiirinde bir çiçek ile hasbihali, Mevlanın mesnevilerinde varlığa dair teşbihler daha niceleri, ‘’varlığı’’ hakkın yarattığı ve emaneti olarak gören gözeten, her ne kadar zamanın ve mekânın içinde bulunsa da zaman, mekân üzeri yaşayan bu düstur üzerinden izsüren medeniyetin fertleriyiz.
Vesselam.