İlk Çağ'da ,Orta Çağ'da; Antik Yunan’dan , Maveraünnehire ve Endülüs’e kadar bir çok ilim meclislerinde ontoloji, epistemoloji, mantık, metafizik, etik, estetik, matematik, devlet ve birçok konu üzerine diyalektik yapılmıştır lakin ateizim,deizim bu meclislerin hiçbir zaman konusu olmamıştır. Ateizm, deizimin İlk Çağ filozoflarından, Orta Çağ fiozoflarına kadar, örnekleyecek olursak Sokrates, Aristo, Platon, İslam filozoflarından Farabi, İbni Sina, İbn Rüşt, Gazali, Biruni ve daha niceleri için kıymeti harbiyesi olmamıştır.
Nedir ateizim ?
Ate; Tanrı tanımaz, izm uzantısını eklendiğinde bir öğretiyi,doktrini ifade eder mi ? Cevap vereyim hayır etmez. Deizim nedir ? Tanrıyı yadsımıyor lakin peygamber yok ,din yok ,ukba yok peki deizimde var mı öğreti ve doktrin olarak bir karşılık? Hayır, yok. Bu mefhumlar aydınlanma dönemi ile içimize girmiş olmak ile beraber aslında evveliyatına bakıldığında Orta Çağ kilisesine bir baş kaldırı, bir tavırdır, felsefi olarak ateizim ve deizimin değeri hiç olmamıştır. Tanrı'ya inanmak için kanıt, harici bir delile hiçbir zaman ihtiyaç duyulmaz lakin Tanrı'yı ben hayatımın merkezine almak istemiyorum dediğinde kavramın mühteviyatı varyasyona uğrar çünkü ikisi aynı şey değildir. Deizim’de de absürt bir durum söz konusudur Allah’a inanıyor musun ? Evet. Peki, Allah'ı tanımak için hangi nas’tan veya hangi us’tan beslenilecek, insan inandığı ve sevdiği varlığı tanımak istemiyorsa tanımadığı bir varlığa nasıl inanor? Bu nispet ile birlikte şunu anlamamız gerekiyor ki iki kavram arasında ince bir çizgi vardır. Ateistlerin alemin oluşumu hakkında ki "Big Bang" safsatası tam bir fecaat bu patlamanın koşulları, zamanı, şiddeti kim tarafından ayarlandı ki? Galaksiler, yıldızlar, dünya ve canlı formlar nasıl oluştu? Bu iki mefhum üzerinden Tanrı-Alem, Tanrı- İnsan düşüncesini nasıl bağlayacağız ve hangi zemine oturtacağız muhal görünüyor . Bu bağlamda Yahudi kökenli Hollandalı, aydınlanma döneminin filozoflarından olan Baruch Spinoza kendisinin Tanrı tasavvurunun Kur’an’da ki Allah tasavvuruna benzemesi bir tefekkürün sonucudur örnek; Rahman ,Rahim, Baki, Semih , Basir ,Hay,Samed, Kelam… Bu sıfatlar gösteriyor ki Allah hayatın tam ortasında, Spinoza böyle bir Tanrı'ya inanıyor, kendisi panteist lakin konumuz bu olmadığı için girmeyeceğim. Albert Einstein Amerika'daki üniversitelerde ders verirken öğrencilerin ona en çok sorduğu soru, “Tanrıya inanıyor musun?” olmuştur. O da her zaman, “Ben Spinoza'nın Tanrısı'na inanıyorum.” cevabını vermiştir.
Kant’da bu minvalde görüş belirtmiştir. Sebepler ve amaçlar manzumesi akleden illetin müessiridir, (şüphesiz bu Allah'tır.)
Platon'a göre ise "gerçek varlık idea, 'düşünce varlığı'dır." Platon "düşünülür dünya" (idealar dünyası) ile "duyulur dünya" (görüngüler dünyası) ayrımına gitmiş; duyulur dünyayı gölgelerden ibaret bir görünüşler dünyası olarak betimlerken, düşünülür dünyayı değişmez gerçeklikler diye gördüğü idealardan oluşan gerçek dünya olarak betimlemiştir, akıl aracılığı ile varlığın hakikatının görülebileceğini söylemiştir buna Kant’ın bildirdiği gibi “saf akıl” diyebiliriz.
Çiçero’ya göre “Tanrı bilkuvve fıtri olarak insanlarda vardır”.
Allah yarattığı akla yön ve hiza verir. Her akıl bağli olan insanın aklı Allah’a götürür, götürmüyor ise gitmek istemediğindendir.
Kur’an’da “oku” emri ( Alak 1) kelami bir emirdir yani akıl ile yapılan veya yapılacak olan bir eylemdir. Hz. İbrahim’in aklı ile yaptığı sorgulama
“Bir vakit de İbrâhim: 'Ya Rabbî, ölüleri nasıl dirilteceğini bana gösterir misin?' demişti. Allah: 'Ne o, yoksa buna inanmadın mı?' dedi. İbrâhim şöyle cevap verdi: 'Elbette inandım, lâkin sırf kalbim tatmin olsun diye bunu istedim.' Allah ona: 'Dört kuş tut, onları kendine alıştır. Sonra kesip her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra da onları çağır! Koşa koşa sana geleceklerdir. İyi bil ki Allah azizdir, hakîmdir/üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir.'” (Bakara, 2/260)
Hz. İbrahim’in Allah ile yaptığı konuşma ve akli sorgulama , döneminin hakim ideolojinin oluşturduğu körlük,bu körlüğün bulaşıcı olması toplumun kahir ekserinin ideolojik putperest sapkınlığı hat safhada idi. Bu ayette Allah’ın yaratmaya delil göstermesi aslında hususi bir durum gibi görünsede Tekvin sıfatı ile Allah kör olmayana sürekli yarattığını göstermektedir. İnanmak akli bir eylem olmak ile birlikte bu eylemi kalbin teyit etmesidir, kalbin teyit etmesi akıldan vazgeçmesi değildir. Doğru bilgiyi (epistemoloji) doğru zemine koymaktır.
Belli mahfiller tarafından, hasseten zuhur ettirilmiş bu sapkın düşünceler topraklarını işgal etmeye karar verdikleri coğrafyaları ilk önce zihin işgali ile başlatmaktadırlar, tarih bize şunu gösteriyor ki zihinleri işgal edilmiş toplulukların kimliksiz, kişiliksiz, ölçüsüz birer kadavradan ibarettir. Bilumum müslümanların politik saygınlık ,ekonomik ikbal peşinde koşmaktan hem vatanı, hem vatanın evlatlarını görememektedirler, müslümanların bu ferasetsizliklerinin devam etmesi durumunda ne vatan evladı, ne de vatan kalacaktır.
Vesselam...