Savaş Ay'ın ölüm nedeni ve cenaze tarihi belli oldu

Gırtlak kanseri tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybeden gazeteci yazar Savaş Ay'ın(59) cenazesi 11 Kasım 2013 Pazartesi Fatih Camii'nden kaldırılacak.

 

Gazeteci yazar Savaş Ay'ın (59), gırtlak kanseri tedavisi gördüğü Samatya'daki İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybettiği belirtildi. Savaş Ay 11 Kasım Pazartesi günü ilk olarak saat 11.30'da Cemal Reşit Rey salonunda tören düzenlenecek.  Törenin ardından Savaş Ay'ın cenazesi Fatih Camii'ne götürülecek. Ay'ın naaşı ikindi namazından sonra kılınacak cenaze namazının ardından Eski Topkapı Mezarlığı'nda toprağa verilecek.


HASTANEDEN SAVAŞ AY AÇIKLAMASI

Gazeteci yazar Savaş Ay'ın, hayatını kaybettiği Samatya'daki İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nden yazılı açıklama geldi. İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde usta gazeteci Savaş Ay'ın ölümüne ilişkin yapılan yazılı açıklamada, "24.09.2013 tarihinden itibaren hastanemizde tedavi görmekte olan değerli gazeteci Savaş Ay, bugün saat 14.30 sıralarında meydana gelen tümör kanaması ve kardiyak arrest sonucu yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir" denildi. 

SAVAŞ AY İÇİN NE DEDİLER
Gazeteci Yazar Ergun Babahan Savaş Ay'ı anlattı, "Savaş'la 1989'dan itibaren çalışmaya başladık. Çok farklı bir kişiydi. 2002 yılında Sabah Gazetesi'ne Genel Yayın Yönetmeni olduğunda benimle beraber gazeteye döndü. Televizyonculuğu bıraktı. Ajansımıza genel müdürlük yaptı. Bingöl'e deprem sonrası beraber okul yaptırdık. Çok seyahat ettik. Çok renkli bir insandı ve çalışkandı. 'Haber delisi' deyimi tam ona göredir. Çok üzüldüm. Erken kaybettik. Hepimizin başı sağolsun." 


ÖZGEÇMİŞİ...

Usta gazeteci Savaş Ay, Şükran ve Turan Ay'ın oğlu olarak dünyaya geldi. Marmara Ticari Bilimler Akademisi'nde eğitimini tamamladı. Gazeteciliğe 1974 senesinde Dünya gazetesinde muhabir olarak başladı. Tercüman, Vatan, Milliyet, Sabah gazetelerinde ve Akajans'ta görev aldı. atv, TGRT, Kanal D, Kanal 6, Show TV,Flash TV, tekrar atv, Star TV ve Kanal 1'de A Takımı adlı tartışma programını yaptı. İngilizcebilmektedir. 2000 yılında Beyazıt Öztürk ve Kerem Alışık'ında oynadığı Dansöz adlı filmin yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını yaptı. Ulaş Can Ay isimli, ses sanatçısı bir erkek çocuğa ve Sanem Ay adında, bir kız çocuğa sahiptir. Ayrıca bazı programlar yapıp yoksullara yardımcıolmuştur. Son yıllarda A Haber'de muhabirlik yapmakta olan Savaş Ay, ses sisteminde bulunan bir sorundan dolayı ancak fısıltıyla konuşuyordu.

SAVAŞ AY KANSERLE MÜCADELESİNİ TGRT HABER'E ANLATMIŞTI


İŞTE HASTANEDEKİ 23. GÜNÜNDE YAZDIĞI KÖŞE YAZISI...
"Samatya ben fazla kalmayacağım"

Aklınıza boşboğazlık ettiğim gelmesin. Bayram öncesinin un kurabiyesi tadını bozmak için değil, mevzu gereği "hastanedeyim" diyerek başlayacağım yazıma. Vaziyetim şimdi hatırlatacağım bir filmle benzer hale gelince ara bağlantıyı açıklamak da girizgâhıma düşecek çünkü. Hafıza kovanızı geçmiş kuyusunun 4- 5 yıl önceki zaviyesine sarkıtın lütfen.

O günler
O zamanki Bayrampaşa Cezaevi'nde açıklama yaparak; bir grup sinemacı çalışma yapmıştı. Sefa Önal, Birol Güven gibi ustaların denetiminde harika bir çalışmaydı bu. 3 aylık atölye seminerlerine katılan 80 tutuklu, 15 film hikâyesi yazmış, "Hayal Kurmak Serbest" adlı bu atölyenin ilk meyvesi seçilmişti. Adı dilinize geldi bile değil mi?
Evet: "Bayrampaşa Ben Fazla Kalmayacağım"...
Gerçek bir öyküydü. Buraya bir şekilde gelen bir arkadaşa "çay içer misin?" demişler, "Zahmet olmasın. Ben fazla kalmayacağım. Az sonra yanlışlık anlaşılır ve giderim" demiş. Ancak 2 senedir orada yatmakta.

Durum vaziyeti 
Benim durumumla olan bağlantıya gelirsek. Evden 1 günlük ayakta hadi bilemedim 2 gün 2 gece yatarak gözetim altında geçireceğim bir hafta sonu için tıpış tıpış geldim hastaneye. Kısa bir kontrol ve beklediğim sonuç. "Bugün tamam, yarın yine gel." Deyip uğurlandım doktorlarımın yanından. Yarın da geleceğim sonra işlem tamam olacak ohh...
Sabah müthiş bir halsizlik ve kapıda ambulansın hazır olduğu haberiyle uyandım.
Üstümü değiştirip fotoğraf makinemi alıp çıkarken koca bir çanta hazırlayan kız kardeşime de çıkıştım: "Yahu 2 saatlik bir tedavi ben fazla kalmayacağım ne hazırlığı bu?"

Pilli bebek 
Yakınlarıma tüyoyu verip beni ürkütmemişler meğer. Kapıya doğru 3 adım daha atınca fişi çekilmiş oyuncak bebek gibi yığılıverdim kapı önüne. Nabız, tansiyon, stres, yorgunluk, malum hastalığımla birleşince şallak mallak etmiş beni de haberim yokmuş meğersemse...
Ben hâlâ içten içe gülmekteyim ve "abartıya bak" çekiyorum içimden.
Ambulansa götürebilmek için sosisli sandviç gibi yaptılar ki dar merdivenleri rahat inelim. Arayı atlayarak hastanenin yani eski Samatya SSK olan, şimdinin İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin kapısındayız, apar topar KBB (Kulak Burun Boğaz) servisine çıkarılmaktayım.

Sedyeden yatağa 
Az sonra tertemiz bir odada buluyorum kendimi. Sedyeden yatağa geçtiğimde külçe haldeyim. Bir grup doktor odaya koşturunca kalkıp selamlamak istiyorum ama mümkünü yok. "Neden zahmet ettiniz ben az sonra çıkacağım?"diyorum ama ne sözüme itibar ne yüzüme bakan var. Birbirlerine kaçamak bakışlar atıp, acısını sonradan fark edeceğim gülümseyişler süzüyorum dudaklarından.

Sonrası mı? 
Bugün itibariyle 23 gündür hastanedeyim, daha da kolayına çıkarmaya niyeti yok doktorlarımın. Gerisi bu 23 günün hikâyesini anlatmakla gelecek ama dedim ya ürkmeyin aman! Hastanelerde nasıl umut yeşerir, genç sağlıkçılar başta olmak üzere, kadroların başlarına gelip geçen çoğu kara mizah olaylar, göz tanıklıklarım ve daha bir dolu ilginç öykücükler. Ne zaman?
Perşembe günü ilk yazımdan başlayarak... "Bugünlük girizgâh" demiştim; ilaveten hayırlı bayramlar da dileyeyim. Mübarek ola...