DÜÇGED ve DOST-YAR CEMİYETİ ADANA ŞUBELERİ AÇILDI
Açılışta bir konuşma yapan DOST-YAR Cemiyeti Genel Başkanı Ali Yüksel şunları söyledi:
“Bu memleketin %99’u Müslümandır. Ancak maalesef İslam’ın sadece adı konuşuyor ama kendisi maalesef uygulanamıyor. Biz de Avrupa’da uyguladığımız ve çok güzel netice aldığımız bir usul ile Ankara’da sohbetler yaparken kardeşlerimiz “Bu çalışmaları bir cemiyet haline getirelim” diyerek teşvik ettiler ve Kısa adı DOSTYAR olan “Dostluk Sosyal Kültürel Dayanışma ve Yardımlaşma Cemiyeti” resmen kuruldu.
DOSTYAR olarak birinci maksadımız, insanlarımızın, ‘Elhamdulillah Müslümanım’ diyen insanların İslam’ı doğru anlayabilmesidir. Çünkü doğru anlaşılmayan bir şey doğru yaşanmaz. Doğru anlaşılmayan ve doğru yaşanmayan İslam’ın da insanlara faydası olmaz. Bu durum bir reçetenin yada ilacın doğru kullanılıp kullanılmaması ile kıyaslanabilir. Eğer siz ilacı tarifesindeki gibi doğru kullanırsanız bu hastalığınız için iyi olur şifa bulursunuz. Ama ona uygun kullanmazsanız faydasını göremediğiniz gibi birde zararlarını görürsünüz. Nitekim Müslümanlar Dünya’nın her tarafında ehli küfrün daha doğrusu insanlık düşmanlarının zulmü altında inim inim inliyor. İşte Filistin, İşte Doğu Türkistan, işte Suriye, işete mynmar.. ve şimdi de orta Afrika.. Her tarafta oluk oluk kanlarımız akıtılmakta ve maalesef Müslümanlar bir şey yapamıyor ve çaresiz kalmış vaziyetteler. Sebebi ne? Adları Müslüman çünkü.. Muhammed İkbal’in “Kaçın Müslümanlardan, Sığının müslümanlığa” dediği gibi biz gerçekten Müslümanlığa sığınmak, onun içinde İslam’ı doğru anlamak ve doğru yaşamak mecburiyetndeyiz.
DOSTYAR Cemiyetimiz ağılrlıklı olarak ve en başta bu konuya yönelmiştir. Haftada bir buralarda ders yapılmakta , herkese de evinde Kur’an’dan her gün bir yaprak, Riyazussalihin’den 10-15 dakika, Hayattussahabe’den 10-15 dakika, en güncel ilmihalden de 20 – 25 dakika okunmasını tavsiye etmekteyiz.
En güzel yatırım insana yapılan yatırımdır. Teknolojide şurda burda ilerlersiniz ama onların hiçbirinin bize faydası olmaz hatta zararı olur. Bakınız Dünya’da birçok teknolojik bulgular var ki bunlar insanları imha etmek için kullanılıyor. Bu silahlar ile insanlar köleleştiriliyor ve insanların faydasına değil zararına kullanılıyor bu teknoloji. Yani bir bıçak caninin elinde can alır, ama doktorun elinde şifa sebebi olur Allah’ın izni ile.
Onun için aziz kardeşlerim, DOSTYAR’a sahip çıkın. DOSTYAR sizin derneğiniz. DÜÇGED de öyle. Dünya çocuk ve Gençlik Derneği de öyle. Bu da insana yatırım yapan bir dernek.
Eskiler “lafın tamamı deliye söylenir.” derler. Herşeyi size anlatırak sizi deli yerine koymuş oluruz. Onun için ben lafın yarısını söyledim. Tamamını siz anlayın. Yeniden hepinize hürmet ediyorum. Allah’a emanet olunuz.
Ali Yüksel beyin konuşmasının ardından söz alan eski Adana Milletvekili Recep Garip şunları söyledi:
Değerli Arkadaşlar, Selamun Aleyküm,
Bugüne kadar pekçok sivil toplum kuruluşlarında çeşitli görevlerde bulunduk. Hayatımızın devam eden sürecinde ruh ve fikir dünyamızı süsleyen, koca bir neslin geçmişi olan coğrafyamızın acısını sancısını bize tattıran, Kur’an kaynaklı kadim kültürümüzün, dokumuzun büyük bir coğrafyaya hükmettiğini, büyük bir coğrafyanın sesi olmakla mükellef olduğumuzu büyüklerimizden anladık. Büyüklerimiz anlattılar onlardan dersler öğrendik. Bunlardan birisi sayın Abdurrahman Dilipak’tır. Benim lise yıllarımda çıkarmış olduğum bir dergi ile; o dönemlerde Hatay Mitingi vardı, Hatay mitingine Abdurrahman abiler gelmişlerdi. Bizde dergiyi arkadaşlarla oraya götürmüştük. O yıllardan bu yıllara doğru, dönüşen, değişen ve gelişen bir Türkiye var. Bu Türkiye’nin sorumluluğun üstüne yüklenmiş olan yükümlülüğün, nerede bir Müslüman varsa, nerede bizim coğrafyamız dediğimiz bir coğrafya iklimimiz varsa, doğudan batıya, kuzeye Dünya’nın her tarafından Türkiye’nin sorumlu olduğunu hissettik. Bu duygularla bu vakıflar, bu cemiyetler, bu dernekler kurulmaya devam edecek. Şimdi yeni bir şubenin açılışında sizlerle beraberiz. Demek ki yeniden bir öze dönmek gerekiyor. Ali Şeriati’nin “Öze Dünüş” diye ifade ettiği Öze dönüşü belki Kur’an’da yeniden okumak, yeniden kendimizle buluşmak mecburiyetinde olduğumuzu, Peygamberimizin hadislerinden yola çıkarak, Ali Yüksel Abinin ifade ettiği gibi Riyazussalihin gibi Kütübü Sitte gibi hayat kaynaklarımızdan demlenerek belki cemiyet hayatında daha doğru yaşamak ve daha iyi hayata müdahale etmeyi yeniden ele almalıyız. Öte yandan Türkiye’nin ayakta durması demek Afrika’nın ayakta durması demek, Filistin’in ayakta durması demek, Suriye’nin Mısır’ın içindeki kardeş kavgasının bitmesi demek, Kırım’daki işgalin bitmesi demektir. Eğer bunu böyle anlarsak cemiyetteki kardeşlerimizin asil ve asaletli yolculuklarının önemli olduğunu ifade etmeliyiz.
Bizim ruh dünyamızın beslendiği eski kaynaklardan bir tanesi Ulu camimizin yanındaki şadırvandaki Şadırvan Sohbetleridir. Biz orada kültür sanat sohbetleri yaptık, edebiyatı konuştuk, şiiri konuştuk, bu şehirde var olma mücadelesi verdik. Bugün gelinmiş olan çizgide de dün itibarı ile yeniden yenilenmeye başladığı, yeniden derlenip toparlanmaya başlandığı bu süreci iyi okumanın, doğru okumanın bize bir mecburiyet arz ettiğini ifade etmeliyiz. Bu mülahazalar ile cemiyetimizin hayırlara vesile olmasını, bize herhangi bir tekeffül olursa, bir yük olursa burada bir kardeşiniz olarak yer aldığımızı ifade ediyorum. Hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Eski Adana Milletvekili Recep Garip’in konuşmasının ardından Adana Valisi Hüseyin Avni Coş söz alarak şunları söyledi:
Öncelikle DOSTYAR ve DÜÇGED gibi hayırlı faaliyetlerde ve girişimlerde emeği geçenlere ve katkıda bulunanlara Teşekkür ediyorum. Bu içinde bulunduğumuz cemiyet gerçek manada bir sivil toplum kuruluşu. Sivil Toplum kuruluşlarının çoğalması, faaliyetlerinin etkinleşmesi, toplum olarak hem sivilleşmeye hem de demokrasinin bütün kurum ve kuralları ile yerleşmesine, demokrasi dışı müdahalelerin azalmasına ve inandığımız milli ve manevi değerlerimizin sesinin sadasının daha gür çıkmasına, bir bardak suda fırtına koparmak isteyenlerin de amaçlarına ulaşamamasına vesile olacaktır. Bu manada sivil toplum kuruluşlarının en iyi şekilde çalıştırılması konusunda aslında çok sayıda denememiz olmasına rağmen arzu edilen seviyede başarıya ulaştığımız söylenemez. “İnşallah DOSTYAR bu manada güzel bir örnek olacaktır.” Ümid ve temennisi içindeyiz. Bu vesile ile buraya uzaktan yakında teşrif eden bütün kardeşlerimize teşekkür ediyor, bu çalışmaların başarılı olması ve nihai hedefine ulaşmasını yüce Allah’tan bir kez daha niyaz ediyorum. Bu düşüncelerle ve en kalbi duygularla hepinizi muhabbetle selamlıyor Cenabı Hakka emanet ediyorum.
Türkiye üzerine oynanan oyunlar” konulu bir konferans vermek üzere Adana’ya davet edilen Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak DOSTYAR Adana Şubesi açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Şimdi biz hala ilmihalden ders yapıyoruz. İmam-ı Yusuf Kitabu’l-Harac’ı yazmıştı. Devlet vergileri nasıl alınır ve nerden alınır. Bu bir ilmihal kitabıdır. Biz hala namaz, oruç, hac, zekattan ibaret ahval-i şahsiyye’ye müteallik fıkhi kuralları sonuç olarak okuyoruz. Lise mezunları Ahmet Hamdi Akseki’yi okuyabilir. Üniversite mezunu bir kimse eğer mezahib-i erbaa veya ıstılahat-ı Fıkhiyye kamusu seviyesinde bilgi sahibi değilse hiç birşey yapamaz. Madencilik yapanların çoğu madenin zekkatının yıllanmayı beklemeden %20 olduğunun farkında değil. Maliyet hesabını da ona göre yapmıyor. Yani sizin Allah her işinize karışıyor. Maden çıkarırkenki işinize de zeytin çıkarırkenki işinize de..
Biz sadece namaz oruç hac zekattan ibaret olan, otuziki farz, 54 farz geleneği ile geliyoruz. Onun için bu asgari seviyeyi söylüyor Ali Yüksel bey.. Yoksa ilmihal kitabı ile yetinirseniz o sizi bile kurtarmaya yetmez. Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz ve yeryüzünden hesaba çekileceğiz. Hatta “Kenar-ı dicle’de bir kurt, aşırsa bir koyunu / Gelir adl-i ilahi sorar Ömer’den onu”
Bizim aydınımız olmaz. Aydın promete’nin hayata yansıyan şeyleri. Bizim münevverimiz var. Münevver, içindeki ilahi nurun sorumluluğu ile kainata bakar, yaşadığı zamana ve mekana şahitlik eder. Onun sorumluluğunu zaman ve mekan tayin eder. O Müslümanca düşünür ve ferasetle hüküm verir. Böylece Allah’ın rızasına yaklaşır. Çünkü o Allah’ın yeryüzünde gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesidir. Bizim aydın karşılığı münevverimiz nerde? Sanattan anlamayan bir kişi sadece bilerek münevver olamaz. Çünkü fikrin ötesine geçip hikmeti anlaması gerekiyor. Bize rasyonalizmi, pragmatizmi ve determinizmi öğretiyorlar. Batılılaşmanın üç kutsal imanıdır. Bütün çocuklamız bugün iyi bir iş sahibi olup, iyi para kazanıp heyecan duyacağı, keyif alacağı şeyler yapmak istiyor. Çile yok onların hesabında.. Peki bunun karşılığında bizim medeniyetimizin bize yüklediği görev ne? Çileyi kimse bilmiyor. Zevki biliyor. Çileden söz etmiyor, neşeden söz ediyor. Mesela çözümden söz etmiyor. Onun için bizim münevverimiz kimdir?
Peki. Biz burjuvayı biliyoruz. Burjuvanın bizim hayatımızdaki karşılığı neydi? HAVAS. Mesela bu mimari projeyi yapan adam havas olamaz. Bu alışveriş merkezlerinin işletmecilerinin hiçbiri havas olamaz. Havas onun yaptığı işi ahlak ve estetikle yalıtan ve yücelten kişidir. Mimar Sinan’dır o..
Bizim doktorumuz olmaz hekimimiz olur. Hekim hikmet sahibi demektir. Doktor akademik doktorasını tamamlamış mühendistir. Sizin gözünüzü arabanın farı gibi görür. Sinir sisteminizi kablo olarak görüyor “değiştirelim abi” diyor. “Şuradan bir damar alırız buraya yamarız.. Dikeriz montajlarız tak tak gider.” diyor. Bizim hekimimiz olur. Bizim doktorumuz hekim değil.
Bizim mali müşavir dediğimiz adam kendi zekâtını hesaplayamaz. Devletten nasıl vergi kaçıracağını yada teşvik muafiyetleri nasıl dengeleyeceğini bilir. Yani böyledir.
Bizim siyasetçilerimiz toplum mühendisidir. Yani siyasetname okumamıştır, Fütüvvetname okumamıştır, Emanname okumamıştır, Pendname okumamışıtır. Okumasını bırakın gördü mü? Görmemiştir de. Siyasetteki insanlarımızın onda sekizi görmemiştir.
Yani şimdi böyle olmaz.
Bizim münevverimizin, havassımızın, bizim dünyayı iyi tanıyan –sadece müslümanları değil- müsteşrikleri değil, mustağriplerimizi yetiştirmemiz gerekiyor. Cemil Meriç’i okumamışsa müstağripliği de bilmez.
Bu işler sadece siyasete bırakılamayacak kadar da önemli işlerdir.
Bizim medeniyetimiz dört ayak üzerinde yükselir. Bunlardan bir tanesi Alimdir. Bizim üniversitelerimizde de artık fizik kimya filan da kalmadığı için onlar da öğretmen oldukları için temel bilimlerimiz sıfıra inmiş durumdadır. Laboratuarda çalışacak fizik adamı yok. Şimdi devlet “iki bin lira vereyim de” diyor “fizik okurmusun?” Bakın Kur’an-ı Kerim’i doğru anlamak istiyorsanız KEVKEP’lri doğru tercüme etmek istiyorsanız astronomi bilmeniz gerekiyor. Ay ve güneşten söz ediyor.” Ay ve güneş Allah’ın iki şeairidir.” diyor. Hadid suresini anlamanız için meteoroloji mühendisi olmanız lazım. Nutfeyi anlamak için jinekolog olmanız lazım. Ribadan söz eden ayeti anlamak için iktisat bilmeniz gerekir. Elbette yani mühendislik bilmeniz gerekiyor. Siyaset iktisat bilmeniz gerekiyor. Bunlar bilimle mümkündür.
Aklınız kadar iman eder ve aklınız kadar amel işlersiniz. Biz alim değil, mesleğe personel yetiştiriyoruz ve bu personelin de neredeyse tümü batının kavramları ile düşünüyor ve ona göre çalışıyor. Bunlar istediği kadar sakal bıraksın, istediği kadar hacca gitsin, istediği kadar radikal olsun batı medeniyetinin ne yaptığını bilmeyen ve kendinin de ne yaptığının farkında olmayan uygarlık misyonerleridir. “Kahrolsun Amerika” desin istediği kadar.
Eğer biz kendi medeniyetimizin öncü kadrolarını oluşturacaksak “ne kadar çok insanı peşimize takarsak o kadar iyi yürürüz” anlayışı ile değil, belki onu yapacak platformlar da olabilir ama bizim beyin takımlarına ihtiyacımız var. Bu yeni medeniyetin güçlü kadrolarını, eğer yetiştirebilirsek onlar bütün toplumu sırtında taşıyarak daha iyi bir noktaya getirebilirler. İnşallah DOSTYA’ın bu anlamda ileriye doğru atılmış önemli bir adım olmasını temenni ediyorum.” dedi.
Yapılan konuşmaların ardından “Türkiye üzerine oynanan oyunlar” konulu konferan için Seyhan Kültür merkezine geçildi.