Çukurova Üniversitesi Erkek Öğrenci Yurdunda 18 Mart Çanakkale Zaferi Programı
Programa, Yurt Müdürü Galip Ceylan, Tarım İl Müdürlüğü Denetim ve Eğitim Mühendisi Metin Öztürk, Adana Fen Lisesi Beden Eğitimi Öğretmeni İbrahim Tokgöz, Salbaş Ortaokulu Müdürü Ahmet Erol, Elektrik Elektronik Mühendisi Selçuk Özdoğan, Gazetecilik bölümü öğrencileri, tüm bölümlerde okuyan kız ve erkek öğrenciler ile Rabia Sıdar, Adana Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü personelleri katıldı.
Bir Destandır Çanakkale
Sömürgeci devletlerin Türk milletini tarihten silme ve Anadolu’dan atma çabasına düştükleri zaman, kendi öz yurdunda esir yaşamaktansa Çanakkale’yi geçilmez yapıp ölmek daha şereflidir diyerek şahadete koşan kınalı kuzuları, çocuklarını kınalayıp cepheye gönderen analarımızı, kopan bacağını tüfeğinin kayışı ile bağlayarak savaşa devam eden Ezineli Yahya Çavuşu; Ocean gemisini batıran Havranlı Seyit Onbaşı’yı, Boğaz’ı mayınlayan Nusrat gemisinin komutanı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey’i ve milletinden aldığı güçle milletine çizilmek istenen bu kötü kaderi değiştiren Mustafa Kemal Paşa’yı Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107. yıldönümünde rahmetle, minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.
Türk ordusu 3 dakika sonra öleceğini bilerek Mustafa Kemal’in “Size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum.” sözünü ilke edinerek, ateş püsküren çeliğe karşı, iman dolu göğsünü siper ederek bir gül bahçesine girercesine şahadete koştu.
Mehmet Akif, kınalı kuzuları, “Çanakkale Şehitleri” şiirinde destanlaştırdı.
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Mektepli gençler, gönüllü yazılabilmek için askerlik şubelerinin önünde uzun kuyruklar oluşturuyordu. Kaydını yaptırabilenler düğün bayram ederken yaptıramayanlar, Çanakkale’ye gidecek arkadaşlarına gıpta ile bakıyordu. Öğrenciler “…Çanakkale’ye milletimizin namusunu korumak için gidiyoruz. Yüreğiniz rahat olsun.” şeklinde hocalarına notlar bırakarak cepheye koştu. O yıl birçok lisemiz mezun veremedi.
Yurdun dört köşesinden gelen bıyığı terlememiş gençler, çocuklarının başını okşamamış erler, nişanlısının duvağını kaldırmamış gençler düşmana karşı gitti… Bir daha hiç ama hiç uyanmayacaklar. Onların isimleri mezar taşlarında, hatıraları türkülerde kaldı. Bu türkü, Türk milletinin son nefesiyle, son neferiyle, “Tek dişi kalmış canavara” karşı boğuştuğu yılların türküsüdür.
Çanakkale Savaşları her türlü dünyevi arzularından vazgeçerek vatanı ve milleti için canını seve seve feda edebilen kınalı kuzuların kahramanlık destanıdır. Kanın, kinin ve ateşin ortasında yazılan bir kahramanlık destanı.
Çanakkale, Allah aşkının, vatan, millet ve bayrak sevgisinin adıdır. Vatan kalbinin attığı, bir devrin battığı yerdir. Bu destanı yazan Mehmetçikler, milletimizin kahramanlığını ve insan sevgisini bütün dünyaya ispatladı. Hem de ayağındaki çarıkla, sofrasındaki zeytinle, nice ateşler söndürdüğü göğsündeki imanla…
M2’ye 6000 merminin, karşılıklı siperler arasındaki mesafenin sekiz metreye düştüğü Gelibolu’da bu millet tekrar ayağa kalktı ve ebedi varlığını dünyanın suratına haykırdı:
“Bugün varım, yarınlarda da var olacağım!”
Mehmet Akif’e göre Çanakkale’de şahadet mertebesi öyle yücedir ki onlar için türbeye, kabre gerek yoktur. Çünkü onları gittikleri ebedi âlemde kucağını açmış peygamberimiz beklemektedir:
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor peygamber!”